Ey Gönül

“Ey gönül niye kederlenirsin?” der, Hz. Mevlânâ. “Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır”.

Ne kadar mânâ yüklü bir öneri değil mi?

Bu deyiş benim Hz. Mevlânâ’yı anlamaya çalışmakta en çok yardımcım olmuş deyişlerden en birincisidir.

Hz. Mevlânâ, edebiyat kitaplarına yansıdığı gibi sadece bir şâir, bir düşünür, bir filozof değil, aynı zamanda tasavvufta Mevlevî yolunun öncüsü ve çok daha önemlisi, bir Hak âşığı kâmil insan, bir yol göstericidir.

Bizler insan olma yolunda uğraşırken şüphesiz çeşit çeşit dünya hallerine mâruz kalıyoruz. Sabah uyandığımız andan itibaren hayatlarımızda hep bir ‘var olma savaşı’ mevcut âdetâ. Ne giyeceğimizden tutun da, ne yiyeceğimize, işe nasıl gideceğimize, çalan telefona nasıl cevap vereceğimize kadar, her ânı bir ‘şahsî mücâdele’ olarak yaşıyoruz. Üstelik birçok kereler de bu cebelleşmenin eteğinde kendi şahsımız dışındaki herkesin şahsımıza karşı olduğunu düşünüp, insanlara gizliden gizliye küsüyoruz.

Hz. Mevlânâ işte tam da bu evrede devreye bizlere yardım etmek veya yol göstermek adına giriyor.

O bizlerle bugünkü batı dünyasının “pozitif düşünce” başlığı altında tanıttığı, kişinin kendisini bilme, öz iradeyi tanıma ve yönlendirme konusunda müthiş sırlar paylaşıyor.

İnsanın yüreğinin özgür olmasını, kalbinin Yaratan’a dönük olmasına bağlı görüyor ve ‘tevhid’ inancının kişiyi kıymetli bir yüzük olma yolunda tutabilecek yegâne yol olduğunu anlatmaya çalışıyor. İçinde yaşadığımız evrenin hepimizin olduğunu anlatıyor bizlere. Asıl mücâdelenin insanın kendi egosu ile olduğunu, bize karşı olduğunu düşündüğümüz kimselerin aslında bir bütünün pek kıymetli parçaları olduğunu ve hattâ bizlerin tamamlanmasındaki rollerini anlatıyor Hz. Mevlânâ. Üstelik bahsi geçen özgürlüğe nasıl kavuşabileceğimiz konusunda bizlere çeşitli ve çok kıymetli dersler veriyor. Gerek Mesnevî’sinde, gerek Divân-ı Kebir’de, gerek Fîhi Mâ-Fih’de, yaşama dâir ne varsa ise içimizde olduğunu ve evreni döndüren gücün sadece aşk olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Öğrenmeye çalıştıkça Hz. Mevlânâ ve öğretilerini dipsiz bucaksız bir ummana benzetiyorum. Ne var ki bu ummandaki öğretileri okuryazar bir insan olarak bile, yalnız başına kitaplardan anlamak çok zor, hattâ belki de imkânsız. Bu yüzden sevgili öğretmenlerimiz, mürşid-i kâmil kimseler devreye giriyor. Eğer siz de ‘bu vakitten tezi yok, kendimi keşfetmem lâzım’ diyor iseniz, sizlere nâçizâne tavsiyem, âcilen bir kâmil insanın gölgesine girmeniz ve âlimlikten, yani bilgiye sahip, bilirkişilikten, bilgeliğe doğru, yani sahip olduğu bilgiyi uygulayabilen kişiliğe doğru, aktif olarak yelken açmanız olurdu.

Sevgi ve muhabbetle…

The following two tabs change content below.

Sesil Pir

İstanbul Türkiye doğumlu. İnsan Kaynakları ve Endüstriyel Psikoloji uzmanı. İnsan Kaynakları bölüm yöneticiliği ve kendi kurduğu danışmanlık şirketinin ortaklığını yaparken aktif olarak organizasyonların, bireyler, takımlar ve liderler üzerinden gelişimine çalışmakta. Aşk'a aşık, lütuf bildiği her nefesin borcunu ödeme derdinde. Yirmi senedir uzak yaşadığı ülkesine dair en çok ezan sesini ve pastane kokusunu özlemekte. Ara ara, deniz kenarında bir yerlerde, en sevdiği hayvanlar olan fillere yakın, bol bol bezelye yiyerek yaşamayı hayal etmekte. İsviçre'nin Basel şehrinde ikamet etmekte. Evli, henüz çocuk sahibi değil.

Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın