Dur

“İnsan çok aceleci yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin.” (Enbiyâ, 37)

Her dâim bir yerlere yetişme telâşındayız. Mâlûm, şehir trafiğinden mütevellit, bizim için beş dakika bile önemli. Toplu taşıma kullanıyor musunuz bilmiyorum fakat kullananlar iyi bilir, hep bir kargaşa, itiş-kakış… Servise binmek için mücâdeledeyiz, trene binmek için inanılmaz bir rekabetteyiz, birbirimizi ezerek yol almanın umursamaz tavrı içindeyiz. Ne için?

Bir saat tefekkür, bir sene nâfile ibâdetten hayırlıdır. (Hadis-i Şerif)

Her adımda ölüme biraz daha yaklaşıyor insan. Atarken farkında olmuyoruz tabiî ki… Çünkü farkındalık için bir dakika, hattâ belki Allah’ın ihsanıyla bir saniye de yeter. Durmak lâzım. Düşünmek için durmak lâzım. Hareket hâlindeyken bakarsınız, ama durursanız görürsünüz. Bakmakla görmek bir mi? O zaman, bir dakika durmak lâzım. O kaosun ortasında bir dakika durup bakın, göreceksiniz. Yersiz telâşlar insanları ne hâllere sokuyor… Bizzat tecrübe ettim. Servise yetişme telâşında koşan bir bayana başka birisi çarpıp geçti. Yere düşen bayanın ayağı kırıldı. Hepimiz baktık, geçtik, gittik. Beşerliği yaşayarak ne çok şey kaybettiğimizi bilmeden, insanlığın kıyısından geçmenin tadını almadan geçip gittik. Telâşlarımız vardı çünkü. Allah buyuruyor ya, kıyâmet günü herkesi sarhoş gibi göreceğimizi, gebe kadınların çocuklarını düşüreceklerini, emzikli bebelerin unutulup gideceğini… Sur’a üfürüldü de bizim mi haberimiz olmadı yoksa? Baksanıza, biz kendi kıyâmetimizi kendimiz yaratmış gibi hareket eder durur hâldeyiz. Bu kadar hız, bu bedenlere biraz fazla.

Hızlandırdığımız şey, yetişeceğimiz programımızdan ziyâde hesap günümüz aslında. Her adım eve gittiğini zannederken, hesap gününe yaklaştığını bir düşün. Bir adım, bir adım daha cennet ve cehennem kapılarının yüzünü gösterdiğini hayâl et. İşte bu yüzden şimdi, ünlem işaretini gördüğün an dur ve bir düşün!

Durmayı pasiflik sandıysan yanıldın. Durmak başlamak çünkü. Durursak tefekkür edeceğiz. Bakmaktan görmeye geçeceğiz. Görünce başlayacağız. Başlayınca artık hepsi içinde: Görmek, bilmek, düşünmek. Hicret etmek belki de. Beşerlikten insanlığa. Yesrib’i Medine’ye çevirmek. Gafletle Yesrib’e döndüysek, tövbeyle Medine’ye tekrar hicret etmek. Gafletten hayıra dönmek için tekrar görmek. Görmek için tekrar durmak. Hiç bitmeyen bir hayırlı bir döngü gibi sanki. Birkaç adım geri düşerken, toparlanıp ileri yürümek. İyi gittiğini düşündüğün an gaflete düşmek, kusurunu bilip yeniden kendine çekidüzen vermek, bir daha, bir daha insanlığa hicret etmek.

Dağların titreyip üstlenemediğini üstlenmek ağır tabiî; kolay olacak değildi. İşte bundan şânımız, şerefimiz… Neyim varsa senindir, sendendir, sanadır, deyişimiz. “Yalnız sana kulluk eder, yalnız sana duâ ederiz” feryâdımız… “Yalnız sendeniz, sana döneceğiz” yeminimiz…

Her hatâdan sonra yeniden doğmak ümidiyle. Öyle ya,

Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser? (Hicr, 56)

Selâm ve muhabbetler ile…

 

 

 

 

 

 

The following two tabs change content below.

Mehmet Can Taşçı

Son Yazıları: Mehmet Can Taşçı (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın