Cân’a Candan Yaklaşmak

Hayat akıp gidiyor. Boşluklar doluyor, olmaz denenler oluyor, her şey yolunu buluyor. Bu süreç içinde biz neredeyiz? Nelerin etrafında koşup dönüyoruz? Gönlümüz kuşunu nerelerde uçurup kimlere konduruyoruz? Enerjimizi, gücümüzü nerelerde sarf ya da israf ediyoruz? Bazen yerinde sorular sormak, birçok şeyden iyi geliyor.

“Bana arkadaşını, sevdiğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” demiş eskiler. Sevdiğin, yakın olmaktan, vaktini birlikte geçirmekten mutlu olduğun kişilere bak, kendinin kim olduğunu anla, demişler. Bu soruyu daha da çeşitlendirerek, ondan talebim ne, neden seviyor, neden yakın oluyor, neden vaktimi onunla geçiriyor, bundan ne bekliyor, ne elde ediyorum diye sorabiliriz biz de kendimize.

Efendiciğimin dizelerini hatırlamamak şimdi mümkün mü?

“Bilgin sana kıymet, talebin neyse osun sen.

İnsanlığı sâde yiyip içmekte mi sandın?

Hâlin ne ise müşteri sen oldun o hâle.

Noksanı meğer adl-i ilâhîde mi sandın?”

mısralarıyla Ken’ân Rifâî Hazretleri gönlümüze sesleniyor. Biz de bazen tek bir şeye takılıyoruz, bazen farklı farklı şeylere müşteri olarak geçiriyoruz zamanı. Yaşayıp gidiyoruz işte…

Sâhi, yaşıyoruz değil mi? Sâmiha Annem de Dile Gelen Taş’ta “Ruh için ölmez, derler. Ölmez mi? Allah’la biliş tutmamış her ruh zaten ölüdür. Hak’tan ırak olan ruh yaşar mı ki ölsün?” diyor. Yaşıyoruz, değil mi? O’nunla beraberiz, O’nu tanımaya çalışıyor, onu çok seviyoruz…

Fakat sevmek nedir? Bir büyüğümüz, Ken’ân Rifâî Hazretleri’ne “Efendim, sizi çok seviyorum.” demiş. Efendim de, “Beni sevmek, benim sevdiğim her şeyi sevmek demektir. Benim de sevmediğim bir şey yok.” buyurmuşlar. Allah’ın sevgilisi, sevmeyi böyle değerlendiriyor. Demek ki insanın yaşaması için Hakk’la biliş tutması, O’nu tanıması, o sevgiyle sulanması; Allah’ı sevdiğini iddia edebilmesi için de, O’nun sevdiklerini tanıyıp sevmesi gerekiyor. Buna göre Hazret-i Muhammed’i tanımadan, O’nu sevmeden ve dolayısıyla Ehl-i Beyt’i tanımadan, onları sevmeden Allah’ı tanımanın ve sevmenin mümkün olmadığını görüyoruz. Bu “seviyorum” iddiası kuru bir zandan ibaret kalıyor, sevdiğimizi sanıyoruz. Tıpkı yaşadığımızı sandığımız gibi.

Can, hayat, dirilik… Bu mefhumlar bir tek şeye bağlı kılınmış: Hazret-i Peygamber’le olan irtibatımıza. Can olan O, âlemi canlı kılan O’nun varlığı. Yaşamak O’nunla mümkün. Ne kadar O’nunlaysak, o kadar yaşıyoruz. O’nunla irtibatta olarak, O’nu tanıyarak, sevgisiyle bütünleşerek yaşamanın da benim anladığım bir sonucu var. Yaratılmış her şeye, her varlığa gönülden, aşkla, şevkle, muhabbetle hizmet etmek. Hizmet ettiğimiz kadar canlı, hizmete vesile olmaya şükrettiğimiz kadar O’na yakın, bunları kendimizden bilmediğimiz kadar da inşallah O’ndayız…

The following two tabs change content below.

Elif Hilal Doğan

1987'nin Temmuz'unda, Elazığ’da dünyaya geldim. Çocukluğum babamın görevi nedeniyle farklı yerlerde geçti. Halkla İlişkiler ve İşletme eğitimi görürken 2007’de e-ticaret sorumlusu olarak çalışmaya başladım. Bununla birlikte çeşitli kuruluşların iletişim faaliyetlerini yürüttüm. Şu anda kitap editörlüğü ve yazar danışmanlığı yaparken, eğitimime Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü'nde Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı yüksek lisansı ile devam etmekteyim...

Son Yazıları: Elif Hilal Doğan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın