Bursa’nın “B”si
Sık sık soyadımı hecelemem gerekiyor: Telefonda müşteri temsilcilerine, bankada gişe memurlarına, hastanede işlem yapan görevlilere…
Ad, yanlış yazılınca işlemler hükümsüz oluyor. Yani bu mesele, kritik…
Bu bakımdan, adımın ve ikinci adımın doğru anlaşıldığından –nedense?- genelde emin oluyorum da, sıra soyadıma gelince önce söyleyip ardından “Bursa’nın ‘B’si ile…” diyorum… Titizce… Yanlışa mahâl vermemek için…
Böylece Bursa, adımla birlikte en çok andığım şehirlerin belki de başında geliyor.
Mâlûm, “B” harfi mübârek bir harf: Arapça’daki yazılışı ile altında bir nokta olan bir tekne… Hz. Ali, “Kur’an’da ne varsa Fâtihâ’da, Fâtihâ’da ne varsa Besmele’de, Besmele’de ne varsa başındaki ‘B’ harfindedir. ‘B’ harfinde ne varsa altındaki noktadadır. Ben ‘B’nin altındaki noktayım” buyuruyor. Cemâlnur Hocamdan öğrendiğimize göre, insân-ı kâmilin berzah olan vücûdu, “B” ile temsil ediliyor. Onlar, hiçliklerini kemâl ile bildiklerinden “B”nin altındaki noktayı vücudlarının kayıtlayan varlığından sıyrılarak tek başına bırakıyorlar. O zaman, o nokta “Hazret-i Nokta” oluyor.
Hz. Mevlânâ’nın, Mesnevî’sine “bişnev” (“işit”/”dinle”) diye başlarken “B”nin hikmetini göstermek istediğine dâir yorumlar mevcut. “Bişnev” de “B” ile başlıyor zirâ…
***
Bursa’nın “B” harfinin altındaki noktayı temsil eden ulu sultanlarından Üftâde Hazretleri, geçen ay büyük bir sempozyum ile kendi şehrinde anıldı: Dilleri ve gönülleri süsleyen ismi, bizleri nefislerimizin kirli oyunlarından kurtaracak büyük bir temizlik hareketinin hem sırrı hem de remzi olarak şifâya vesile bir esmâ gibi bütün Bursa’da yankılandı. Şehrin kültür faaliyetlerine ev sahipliği yapan kıdemli yapısı Tayyare Kültür Merkezi, Bursalıların ve yakından ve uzaktan, aşkı ile Bursa’ya koşanların bu sempozyum vesilesiyle toplandığı mekân oldu.
Üftâde Hazretleri, sempozyuma adını veren “uzaktaki yakîn” ifâdesindeki gönül yanıklığını buram buram yüreklere taşıdı. Bu yanıklık, asıl vatanından uzak düşen ve o vatanın hasretiyle inleyen hepimizin, kemâlini insân-ı kâmilde bulan yanıklığı… Cemâlnur Hocamız, konuşmasında Mesnevî’nin “B”ye vücut veren kelimesine, yani “bişnev”e tekrar dikkat çekmek ister gibi şöyle diyor:
“Her şey ‘dinle’ diye başlıyor. Yani eğer o sözler kulağımıza girip şu gönlümüzü uyandırmazsa biz nasıl hâl ehli olacağız? Onun için iyi ki mürşid-i kâmiller var, iyi ki uzaktaki yakînler var ki biz hâl ehli olma gayreti içine giriyoruz.”
Anlıyoruz ki, o “uzaktaki yakîn”dir; yani yine Mesnevî’deki anlatımla, sazlıktan koparılmış ve Tanrı ile birlik hâlini özleyen ve o birlikten dem vuran ve bizleri o birliğin nûruna çağıran ululardır, sözleri dinlenilecek olanlar…
Hocamızın ifâdesiyle “yakından da yakın”olan mânâsındaki “yakîn”, ikiliği sonlandırmış, her türlü ve şüphe ve tereddüdü geride bırakarak belki de “ne uzak ne yakın” mertebesine ermiştir… O mertebe de, Hz. Peygamber’in mertebesi ile doğrudan ilişkilidir. Yine hocamız konuşmasında şöyle diyor:
“Gâye, uzaktaki yakîn olmak ise biz Peygamber’i üzerimize giyinmekle vazifeliyiz. O’nu tamamen üzerimize almakla, her an O’nu düşünerek, O’nunla birlikte olmakla vazifeliyiz.”
Aşağı yukarı her yıl düzenlenen ve Allah ulularını andığımız bu sempozyumların maksadı aslında bu son cümle ile ifâde ediliyor. Zira Hz. Üftâde de “Hakk’a ulaşmak Hz. Peygamber eliyle olur” buyuruyor ve mürşidin kemâlini de müridini Hz. Peygamber’e ulaştırması olarak görüyor. Allah bizleri, Allah’a ve Peygamber’e dâvet eden mürşidi olmanın şükrünü edâ edenlerden kılsın. Âmin…
Melike Türkan Bağlı
Son Yazıları: Melike Türkan Bağlı (Profiline git)
- Bir Vizyon ve Hizmet Markası: TÜRKKAD - 13 Temmuz 2016
- Japonya’da Bir Selâmet Kapısı - 19 Mayıs 2016
- Vaktin Sâhibi - 31 Ekim 2015
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!