Aşk Olur Masal

Önünden her geçenin gözlerine yakalanan ve mânâsıyla Fatih semtini saran bir ev var. Gidip gelerek büyüdüğüm, içinde sohbetler dinleyerek beslendiğim ve bir zamanlar odamın camından seyrettiğim… Şu deli kıza ne büyük lûtuftu! Yoksa kimbilir nerelerde yetişip hangi yollarda kaybolurdum. Şimdi bile bu kadar kararsızken, başına buyrukken…

Bu evle ilgili hatırladığım ilk şey, küçüklüğümde bahçesinde koşturduğum bir gün. Evin içi kalabalıktı ve birkaç çocuk dışarıda oynuyorduk. Sonra bahçede dolanırken yanındaki apartmanla arasında yer alan boşlukta bir tabut görünce korkup uzaklaştım. Çocuk hali işte… Meğer güzel sultan Sâmiha Ayverdi yatarmış içinde! Ve zihnimdeki bu görüntüler bir rüyâ mı, yoksa gerçek mi hâlâ emin değilim. Sormadım da kimseye…  

Yıllar sonra bir pastırma yazı sıcağında bu kez ev, İlhan Ayverdi için dolup taşarken ben de bahçesinde oyun oynamayacak, o günün hepimiz için neler ifade ettiğini anlayacak kadar büyümüştüm. Evin içi de dışı da âdeta mahşer yeri gibiydi. Zaman durmuş, hayat gailesi unutulmuş. Herkes dünyaya neden geldiğini sanki o gün durup da bir hatırlamış. Hepsinin yarası aynı, gözyaşları bir… Kimi annesiz kalmış kimi ablasız kimi de dostsuz… Üstelik onlara bunu güzel karşılamak öğretilmiş ama işte, toz kaçmış bütün gözlere…

Şimdi o günü düşünürken içim hep buruk… Çünkü altı yıl önceki o kızcağızı gözümün önüne getirdiğimde hep ağlıyor, insanlar kâh sırtını sıvazlarken kâh sarılırken gönülcüğü çok yanıyor. Zira çoğu kimse benzer bir günü Sâmiha Anne’nin vefatlarında tatmışken benim için bütün bu yaşanılanlar çok yeniydi. Hayatta en çok sevdiğim insanı kaybetmiştim, ilk defa cansız bir beden görmüştüm ve o benim annemdi… O günden sonra ilk defa insanın ne olursa olsun her şeye alışabildiğini, zamanın gerçekten ilâç olabileceğini anlamıştım ve giden, benim annemdi…  

Daha çocukken, İlhan Anne’nin diğer büyüklerden farklı olduğunu hissetmeye başlamıştım. Bu, Allah tarafından bana verilen bir hediyeydi ve gönüllerdeki çerâğı uyandıran bir rehberin varlığını duydukça içimde canlanan da sadece onun cemâliydi. Sanırım Allah lûtfettikten ve nasip olduktan sonra gönlün bir yaşı yoktu. Aslında bu, ezelde âşinâ olduğun birini bambaşka bir âlemde tanıyıp da ona meyletme zevki değil de neydi?

Ben annemin hem Küçük Hanım’ı idim hem de meslektaşı… Zaman zaman bana böyle hitap ederlerdi. Her zaman görme imkânım olmazdı, onunla çok vakit geçiremezdim ama yanımda olduğunu bana hep hissettirirdi. Öğrendiğim her şeyin temelinde ondan dinlediklerim vardı. Benliğimden sıyrılıp da dışarıya yansıttığım bir hal varsa ondandı. Çevremdeki insanlardan farklı olarak gösterdiğim bir ölçü, bir tavır varsa yine ondandı. Hâsılı, varlığımdaki bütün güzelliklerin sahibiydi; bütün kötülükler ise benim âcizliğimdendi. İlhan Anne, Allah yolunda ruhumu en güzel şekilde işlemişti ama kalıcı olması için hem onun himmetleri gerekliydi hem de benim gayretim…

En son vefatlarından sonra bir yazı kaleme almışken şimdi bunları karalamak benim için hiç kolay değil. Çünkü gönül dilim, ruhuma bir şeyler fısıldıyor ama tercümanım yok. Gözyaşlarıma hâkim olmaktan başka bir şey yapamıyorum. Annem, bu cümleyi Ken’an Rifâî Hazretleri için söylemişler; âcizane ben de onun için dile getirerek ve himmetlerini niyaz ederek satırlarımı sonlandırmak istiyorum:

“Hayat yolumun sizinle kesişmesi, yaşadığım en büyük bahtiyarlıktır.”   

 

The following two tabs change content below.

Mehveş

Son Yazıları: Mehveş (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın