Yaratan’dan Ötürü Sevebilmek

Tasavvuf deyince akla cümle-tanımlar geliyor.

 

Bir tanım der ki, tasavvuf aşktır.

Bir tanım der ki, tasavvuf edep etmektir.

Başka bir tanım der ki, tasavvuf sabretmektir.

Başka bir tanım der ki, tasavvuf kendini bilmektir.

Yine başka bir tanım der ki, tasavvuf hizmet etmektir.

 

Ve bu örnekler sürer gider…

 

Şöyle durup düşününce belki tasavvuf bunların hepsidir ve sayılmamış daha nice tanımı da içerir. Ama sanırım bu sorunun cevabını en doğru ve kapsamlı bir biçimde en büyüklerimiz verir.

 

Ben tasavvufun ne demek olduğunu en çok yüce Hazret-i Harakânî ’nin şu sözlerinde hissederim:

 

“Her kim bu eve gelirse ekmeğini verin ve adını/dinini sormayın; zira Ulu Allah’ın dergâhında ruh taşımaya lâyık olan herkes, elbette Ebu’l Hasan’ın sofrasında ekmek yemeğe lâyıktır.”

 

Ne kadar kapsayıcı ve bütünleştirici değil mi?

 

Hani bizler hep diyoruz veya başkalarını söylerken duyuyoruz ya ‘Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü’ diye… Yok, aslında biz gerçekten öyle hissetmiyoruz. Kanımca bizler o güzel sözün mânâsını idrâk edebildiğimiz ve zevk edebildiğimiz için öyle söylüyoruz veya söylenenlere gıpta ile bakıyoruz. Ama özünü çoğu zaman içselleştiremiyoruz.

 

Şöyle düşünün: Sadece bu hafta kendinizi kaç defa kızgın, kırgın, dargın ve alınmış hissettiniz?

Sonra yine düşünün: Kime, ne sebeple bu şekilde hissettiniz?

Sonra: Bu hissiyatınız sonucunda nasıl hareket ettiniz?

 

Maalesef ben kendi adıma biraz da utanarak söyleyebilirim ki bu hafta, henüz üçüncü güne girmiş olmamıza rağmen iki defa çileden çıktım. Örneğin, bir arkadaşım tezi için yardım rica etmiş. Pazartesi akşamı âilemden çaldığım bir zaman dilimi içerisinde yardımcı olmaya çalıştım, sonra bir teşekkür etmedi diye küplere bindim. Hemen aklımdan geçen şu oldu: “Zaten elli bin tane işim var. Bir de bunlarla uğraşıyorum, insan bir teşekkür eder.” Hadi bakalım…

 

Ama insanız işte… Düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız var. Hamd olsun, davranışlarımızı dizginlemeyi seneler içinde öğrendik de, duygu ve düşüncelerimizi henüz tam anlamıyla hizâya sokamadık.

 

Oysa gerçekten yaratılanı sevmek, her şeyde ama herşeyde güzeli görebilmek, bir böceği incitmeden evden dışarı çıkarabilmek, bir çiçeği dalından koparmadan once ondan izin isteyebilmek, bir armutu tek başına var olduğu için takdir edebilmek, sizi otobüste iten insanın sadece bir vâsıta olduğunu görebilmek, gürültü yapan çocuğa sinirlenmemek, kaçan çoraba söylenmemek, verilen her nefesten memnun, müteşekkir ve râzı olarak uyuyabilmek… Ve aslâ ve aslâ kötü söz söylememek, karşılık beklememek ve sergilenen davranış karşısında kırılmamak… Hazret-i Harakânî’nin dediği gibi her ruh taşımaya lâyık görülmüş kişiyi ve maddeyi var edildiği için takdir edebilmek… Bence tasavvufun en güzel tanımı budur.

 

Allah tamamıyla idrak edebilmeyi ve vâkıf olabilmeyi nasip eylesin inşaallah.

The following two tabs change content below.

Sesil Pir

İstanbul Türkiye doğumlu. İnsan Kaynakları ve Endüstriyel Psikoloji uzmanı. İnsan Kaynakları bölüm yöneticiliği ve kendi kurduğu danışmanlık şirketinin ortaklığını yaparken aktif olarak organizasyonların, bireyler, takımlar ve liderler üzerinden gelişimine çalışmakta. Aşk'a aşık, lütuf bildiği her nefesin borcunu ödeme derdinde. Yirmi senedir uzak yaşadığı ülkesine dair en çok ezan sesini ve pastane kokusunu özlemekte. Ara ara, deniz kenarında bir yerlerde, en sevdiği hayvanlar olan fillere yakın, bol bol bezelye yiyerek yaşamayı hayal etmekte. İsviçre'nin Basel şehrinde ikamet etmekte. Evli, henüz çocuk sahibi değil.

Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın