İman, İslâm, Vatan

İman,  kuvvetli inanç demektir. Her insanda doğuştan bir şeye inanma ve bağlanma ihtiyacı vardır. Fakat kişi her zaman neye iman edeceğini bilemez, bir ideoloji, bir siyasi görüş, para, zenginlik ya da sıradan bir insana iman edebilir. İslâm’da iman ise İslâm’dan sonra gelen ikinci bir basamaktır. Bu ayrımı Hucûrat Sûresi 14. âyette net bir şekilde görebiliriz: “Bedeviler ‘İman ettik’ dediler. De ki ‘Siz henüz iman etmediniz, fakat henüz iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu halde İslâm’a girdik deyin. Eğer Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir.”

Görülüyor ki iman İslâm’a girdikten sonraki aşamadır. Allah’a kuvvetli bir inançla bağlanıp yapanın yaptıranın O olduğunu bilmek demektir. İman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve amel etmek demektir. Yani sadece dilimizle “Allah Allah” demek değildir; iman için kalp ile O’na bağlanmak gerekir ve iman, O’nun ahlâkı ile ahlaklanmaya çalışmakla olur.

“Vatan sevgisi imandandır” anlayışının hem zâhir hem de bâtın yönü olabilir. Zâhir olarak, insan doğduğu yeri sevebilir, ancak imanlı olan yani kuvvetli bir inanca sahip olan kişi, vatanını kendi canını düşünmeden korur ve müdafaa eder. Allah’a olan imanı, kişiyi güçlü kılar ve kendinden önce diğerlerini düşünür. Burada asıl olan, dinin ve devletin bekası ve devamıdır. Bu uğurda insan kendi canını hiçe sayar. Zaten Allah’a iman ile bağlanmış kişi dilindeki zikrinin yanında, kalple Allah’ı tasdik eder ve amellerine Allah’ın istediği gibi çekidüzen vermeye çalışır. Böyle bir kişinin kendi canını koruma gibi bir derdi olmaz, çünkü ölüm de sevgiliye kavuşmaktır. Burada önemli olan vatanı korumaktır. Vatansız bir kavim özgür olamaz ve özgür olmayınca da dinini, ahlâkını ve sahip olduğu güzellikleri koruyamayabilir. Bu sebeptendir ki hakiki vatan sevgisi imandandır, çünkü içinde Allah sevgisi barındırır. Sadece dil ile söylenen vatan sevgisi ise tıpkı yeni Müslüman olmuş Bedevilerinki gibi iman değil de taraf olmaktır. Harekete geçmeyen, gönülden yapılmayan bir şey sevgi olamaz. Tıpkı seni seviyorum deyip, ama kendi keyfinden geçemeyen acemi bir âşık gibi.

Öte yandan bâtınî yönden bakarsak şunları söyleyebiliriz: Kenan Rifâî, Sohbetler’inde, kişinin asıl vatanının kopup geldiği yer olduğunu anlatır.  Seyrini tamamlayıp kemale ermiş ulu kişi görüp geçirdiği âlemlerin güzelliklerini anlattıkça, O’nu  dinleyenler ağlar. Bu ağlamanın sebebi vatana yani geldiği yere olan özlemdir. Yani beşerî vücuttaki Hakk’ın isim ve sıfatları, vatanlarından ayrı düştüğü için haykırıp sızlanırlar.

Kısacası hem zâhirî hem de bâtınî mânâda vatanını sevme ve kendi canından öte bulma Allah’a sımsıkı inanmış kulların nasibidir. Aksi takdirde göstermelik bir sevgi ve iki sloganla insan vatanını sevmiş olmaz. Dünyadaki vatanımızı sevmek ve onun yükselmesi için çalışmak, öte yandan kopup geldiğimiz vatanımıza en saf halimizle geri dönebilmek için de gayret etmek ve nefsi adam etmek boynumuzun borcudur.

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın