Sohbetler (Aralık 2016 – Ocak 2017)

Münîre Hanımefendi:
–  “Efendim, dikkat ediyorum her akşam Aziz Efendi’nin ellerinden, damlayacak kadar ter sızıyor.”
– “O ki, efendiliği tasdik edilmiş, eline diploması verilmiş ve ‘Hürsün!’ denilmiş bir kimse iken kemâliyle edebini muhafaza eder; o kadar ki, yüzünün terini sileceği vakit başını hırkasının içine saklar. Benimle Medine’ye giderken, herkes trende sıcaktan ıslak yerlere yatardı. O ise, bir şeye ihtiyaç olup kendisini çağıracağımı düşünerek edeple beklerdi. Şam’dan geçerken, haydi dedim, git meyhaneden iki şişe konyak al, yol hâli bu, belki lâzım olur.
Bir kere, başında sarık ve cübbesiyle Azîz Efendi’yi düşünün ve sonra onun yabancı bir yerde meyhane arayıp elinde konyak şişeleriyle gelişini tasavvur edin! Hem de gizli kapaklı değil, elinde sallaya sallaya… Kendisine, bize lâzım olan konyak değil senin teslimiyetin idi, diyerek şişeleri elinden aldım ve trenin penceresinden dışarı fırlattım.
Edep ve teslimiyetten kimse fenalık görmemiştir. Zâtın biri, “Edep, ilahi bir taçtır, onu başına koyduktan sonra istediğin yere git, sana açıktır” buyurur. Hazret-i Pîr de “Allah’tan edebi bize yoldaş etmesini isteyelim. Çünkü edebi olmayan iki âlemde de mahrumdur” diyor. Hâsılı, iki âlemde de selâmet yolu edeptir.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 6)

**********

–  “İş, o kâmil hocayı bulmakta ve onun da talebesini sevmesinde…”
–  “Hayır, kâmil hocayı bulursun da yine olamayabilirsin. Eğer ona küllî bir teslim ile teslim olmazsan ve bu istidat ve kabiliyet sende bulunmazsa nafiledir. Meselâ hoca talebesine, mektebe tam sekizde gel ve filân kitapları da ali deyip de talebe kendi aklınca ‘Beni sekizde çağırdı ama sekiz erkendir, dokuzda gideyim’ diyerek, üstelik de kendi bildiği kitapları alarak mektebe gidip hocanın anlattıklarına ve öğrettiklerine dikkat etmezse buna üstat ne yapsın?”
Server Bey:
– “O isterse taşı da altın eder.”
– “Evet ama o taşta da altın damarı olmalı… Bir de ihsan olarak, yâni geçici bir zaman için bir imkân verilmiş olsa da, aslına rücû edip gider. İşte, her mektebe girenin orayı ikmâle muvaffak olacağına dâir eline hüccet verilmediği gibi, her sülûk eden kimse de dervişlik şahâdetnamesi alamaz. Fakat gerçekten derviş olan kimsede de demin zikrettiğimiz meziyetlerin bulunması pek tabiîdir.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s.20)

*****

Hocamız, İzmir’e gidip dönen birisine, bu yolculuğunun nasıl geçtiğini sordu. Yolcu da, hem giderken hem gelirken çok sakin bir havada ve dalgasız, fırtınasız bir denizde seyahat etmiş olduğunu anlattıktan sonra:
– “Dümdüz bir deniz insana teslimiyeti hatırlatıyor!” dedi.
– “Hakk’a teslim olmak, âsûdelik, rahatlık ve saadet zamanlarında belli olmaz. Asıl teslimiyet, fırtına ve felâketlerde olur!”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 32)

The following two tabs change content below.

Ken'an Rifâî

Son Yazıları: Ken'an Rifâî (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın