Sohbetler (Ocak 2015)
Güzide Hanımefendi:
– Bu hanım, hayat demek, çocuğum demekti, diyor.
– “Bir evlâda bu kadar iptilâya acınır. Evlât ne demek? Ana ile babanın cümbüşünden hâsıl olmuş bir vücut değil mi? O halde bunun ne-sine esir oluyorsun? Sen onun için dünyâya gelmedin ki… Allah’ı bilmek için geldin.
Ama bu sözlerimden evlâda muhabbetsizlik ve alâkasızlık mânâsı çıkarılmamalıdır. Evlât, bir ilâhî emânettir. Yetişmesi, terbiyesi, ahlâkı, îmânı ve sıhhati için sen bir mürebbîsin. Analık babalık hakkı budur.
O evlât ki, vatanına, dînine, cemiyete ve ailesine faydalı olur, bir ana baba için bundan büyük mükâfat olur mu? Fakat bu hâsıl olmazsa, o çocuğun olması ile olmaması birdir. Çünkü maksat, kendi vücûdunun bir parçası olan bu varlığı, Allah’ın dileğine göre hazırlamak ve yetiştirmektir. Bu hâsıl olmadıktan sonra, çocuğuna muhabbet eden anababa fitneye düşmüş demektir.”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, 2. Baskı, İstanbul 2000, s. 90)
***
Güzide Hanımefendi, evlâtlarına fevkalâde haris bir ana ve babanın bu evlâtlar yüzünden başlarına gelenleri anlattı:
– “Hiçbir şey sebepsiz olmaz. Onun için şuna buna îtirâzı bırakmalı. O anababa, evlâtlarına ziyâde düşkünlüklerinden bu hallere mâruz kaldılar. Onun için, olduğumuz bulduğumuz hâl kendi amellerimizin neticesidir, başka bir şey değil. Herhangi bir mahkemenin verdiği hükümlere bile ses çıkarmıyor, razı oluyorsun. Ya mutlak olan hâkim nasıl yanılır? Mâruz kaldığın her hal, iyi veya kötü âmâlinin neticesi olarak verilmiş hükümlerin icâbıdır.
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, 2. Baskı, İstanbul 2000, s. 1)
***
Nazlı Hanımefendi, sünnet-i seniye olmadığını söyleyerek resim çıkartmayan ve şapka giymeyen, netice itibariyle de işine gidemeyen bir hocadan bahsetti.
– “Her asırda bir kâmil insan müceddit olarak gelir. O hoca efendi
bu müşkülünü irfan erbâbı bir kimseye anlatmış olsaydı tatmin edici
bir cevap alacağı muhakkaktı.
Bir kere Zamân-ı Saâdet’te fotoğraf yoktu. Hem Resûlullah Efendimizin de resmi menetmesi ve ‘Benim tasvirim dahi olsa nerede görürseniz ayaklar altına alınız’ diye buyurması, Arapların put âleminden yeni yeni kurtulmakta oldukları bir zamanda idi. Hattâ Yahudiler ‘Müslüman oluruz, ama putlarımıza dokunmazsanız…’ demekte idiler.
Bu hoca efendi, işine gidememekle ailesine de bakamıyor, demektir. Hâlbuki bir müslümanın ailesine bakması ve muhabbet etmesi ibâdettir. Ailesini seveni Allah da sever. Çünkü bütün yaratılmışlar Allah’ın ayâlidir. Ve yine Resûlullah ‘İçinizde en hayırlınız, ailesine hayırlı olandır’ buyurur. Yine o büyük Peygamber, birçok müşküllerinizde size yardım edecek bir anahtar veriyor. ‘Bu anahtar nedir?’ derseniz; Allah sizin amellerinize değil, niyetlerinize bakar düsturudur.
Onun için bu fotoğraflar bu şapkalar ki, hep toprağın dışında kalacak şeylerdir. Şu hâlde bunları giymenin de giymemenin de ne ehemmiyeti olur?”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, 2. Baskı, İstanbul 2000, s. 176)
Ken'an Rifâî
Son Yazıları: Ken'an Rifâî (Profiline git)
- Sohbetler (Ekim-Kasım-Aralık 2018) - 31 Aralık 2018
- Sohbetler (Temmuz-Ağustos-Eylül 2018) - 2 Ağustos 2018
- Sohbetler (Nisan-Mayıs-Haziran 2018) - 7 Haziran 2018
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!