BİRLİK
Ahmet Bey, köşede oturan yaşlı adama, baba, diye sesleniyor. Topu ile berâber koşa koşa içeri giren çocuk da Ahmet Bey’e baba diye hitap ediyor. Karısı ise genç adamı Ahmetciğim, diye çağırıyor. Küçük kardeşine gelince o da Ahmet Bey’e ağabey diyor.
Ahmet Bey, babasının iki kardeşinden erkek olana amca, kıza da hala diyor.
Annesinin kardeşlerinden biri dayısı, diğeri teyzesidir.
Ahmet Bey’in dostları ve arkadaşları sırasında onu gayet lâubâlî lakaplarla çağırdıkları hale, bu birbirinden ayrı sıfatlara bölünmüş olmaklığı, onun bir bütün olmasına mâni teşkil etmediğine göre, Esmâ-yı Hüsnâ’da zikr olunan veya olunmayan isimlerin çeşitliliği de yaradanın birliğine halel getirmemektedir. Öyle ki Allâh’ın bir ismi Şâfî, yâni şifâ vericidir. Bir başka ismi Muhyî, hayat bahşedici olduğu halde bir başka isminin Mümit bulunmasıyle de dünya hayâtını sona erdirici bir vazîfeyi îfâ ederken yeni bir hayâta adım attırmasını da berâber getirir. Böylece de, Hakk’ın sayıp sıralamakla tükenmeyecek olan isimleri bir yaradılış âleminin vahdetine engel olmamaktadır. Aksine meydana getirdiği o zıtlar âbidesi Allâh’ın uzlaştırıcı birliğini haykıran şâhâne bir şâhit değil de nedir?
***
Ahmed Bey’in bedeni de kezâ bir zıtlar heykelidir. Ancak, bünyesindeki çeşitli unsurlar onun, bütünlüğüne mâni teşkil etmemektedir. Şu halde, bu yolda hesaba kitaba gelmeyecek kadar çok misâller, tevhidden örnekler verirken, biz insanlar, nasıl bir gaflet ve ayıp işleyerek tefrikaya düşüp bölük bölük olmaktan kurtulamıyoruz.
***
İşte bu tutum muvâcehesinde bizi birbirimizle didişmekten ve toplum adına giriştiğimiz zannı ile işlediğimiz hatâlı çarpışmalardan kim uyaracak? Kim, bizim basîret gözümüzü açarak doğru yolun aydınlığına götüren rehber olacak?
(Sâmiha Ayverdi, Küplüce’deki Köşk, Hülbe Yayınları, 1989, s. 99-100.)