Züleyhâ
Hayat, Allah’a şâhitlik etme gâyesinden ibaret bir zevktir. Kelime-i şehâdet getirmeden, Allah’a şâhit olduğumuzu beyân etmeden resmen Müslüman olamayacağımız gibi sözün ötesinde hakiki Müslümanlık mertebesinde yaşayabilmemiz, hakikaten şehâdet edebilmemiz için de şehîd olmamız gerekir. Şehîd olmak, aşkla, kurbiyetle, bağlılıkla ve illâ teslimiyetle gerçekleşir. Şehîd olmadan şâhid olamayız, göremeyiz. Şehîd olunca da kendinden kendini gören yine O olmuş olur.
Kurbiyet, bağlılık denince benim gönlüme Züleyhâ düşer. O Züleyhâ ki nefs-i emmâredeyken Yusuf’un aşkıyla sâfiye makamına ermiştir. O nasıl bir sevmektir! Aşkıyla Kur’an’a geçen insan olmuştur Züleyhâ. Divan-ı Kebir’e göre Züleyhâ kimsenin yapamadığı bir işi yapmıştır. Kul, efendisini satın almıştır.
Züleyhâ’nın Yusuf’u anışını Attar şöyle nakleder: Gökyüzünde Ay var, dediler. Yusuf mu ortaya çıktı, dedim. Başım ağrıyor, dediler. Yusuf’un acısı mı içine sindi, dedim. Bugün hava ne güzel, dediler. Yusuf’u mu gördünüz, dedim. Mis gibi kokuyor etraf, dediler. Yusuf’un kokusu mu hissediliyor, dedim. (…)
İşte Züleyhâ, her gördüğünde, her duyduğunda Yusuf’u anarken, Allah’ın güzelliğini, Allah’ın yüceliğini görmekle Yusuf’tan Allah’a çekilir, Allah’a rücû etmeye başlar. Zaten insan bir taşa bile hakkıyla rapt olsa, bağlansa, bağlanışının hakkı için Allah hakikatini ondan göstermez mi? Önce esas olan bağlanmaktır, rapt olmaktır. Öyle bir bağlanış ki, seven sevdiğine karışır, ondan ayırt edilemez hâle gelir. O’na bakan artık onu değil, sevdiğini görür.
Mesnevî’de anlatılan hikâyede âşığın biri, “Hiçbir sabah beni uyur yâhut güler bir hâlde görmedi. Hiçbir akşam beni düzgün bir hâlde bulmadı.” diyerek hâlini arz eyler. Acılı gönlünde neler varsa etraflıca ve bir bir sayar. Sevgilisine minnet olsun diye değil de aşkına yüzlerce şâhid olmak üzere bunları ortaya döker. Bir söz bile söylemedim diye şikâyet ederek o eski derde ait yüzlerce söz söyler. Onda bir ateş vardır fakat nedir, bilmez. Yalnız mum gibi, onun harâretiyle ağlayıp durur. Sevgilisi de ona der ki: Doğru, bütün bunları yaptın ama kulağını iyi aç ve dinle! Aşkın ve sevginin aslının aslı olan bir şey var ki onu yapmadın. Bu yaptıklarının hepsi fer’îdir. Âşık söyle der, o asıl nedir? Sevgili der ki: Ölmek ve yok olmaktır. Hepsini yaptın fakat ölmedin, hâlâ dirisin. Canınla oynayan âşıksan hemen öl. Âşık o anda uzanıp can verir. Gül gibi başı ile oynar, gülerek sevinçli bir hâlde ölüp gider. O gülüş onda ebedî olarak kalır…
***
İnsan bu âleme sevdâlı olarak gelir. Yaradılışı gereği tüm âlemde âşık olduğu rabbini arar; ona bağlanmak, teslim olmak ister. Rabbini rab olarak keşfedip tanıyana kadar da türlü suretlere çekilir, kendini onlara teslim eder. Neye teslim olur, neyde yok olup fenâ bulursa, rabbini o kadarla bilecek, onunla sınırlı kalacaktır.
Teslimiyet, insanı şehâdet mertebesine ulaştırır. Leylâ’lardan, Yusuf’lardan Mevlâ’ya geçmek, teslimiyetle Mevlâ’da aşk şehîdi olmak, Mevlâ’ya şâhid olmak gerektir.
Kim şehîd olarak O’na varırsa, O şâhid olarak onu çevirir. Kim teslimiyetle canını sevgiliye verirse, O ona kendini verir, onu kendinde diriltir.
“Hâlbuki sonra Yusuf Züleyhâ’ya der ki: Ey Züleyhâ! Bugün ben gömleğin diyeti olarak seninim. Züleyhâ da ona: Evet, kibriyâî olan aşk, nice şeyleri değiştirir… Cevabını verir. Aşk, istenileni isteyen eder, yeneni yenilmiş eder. Nice yalvaranı yalvarmanın kıblesine perçinler.” (Divan-ı Kebir)
Elif Hilal Doğan
Son Yazıları: Elif Hilal Doğan (Profiline git)
- Seçim - 31 Aralık 2018
- İNSÂN-I KÂMİLDEKİ FERDİYET TECELLÎSİ - 2 Ağustos 2018
- Vefa Apartmanı - 25 Ağustos 2017
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!