O’na
Ondört yaşımda, hayatımdaki en önemli şeyin sahip olduğum “mânevî değerlerim” olduğunu söyler dururdum. Bu mânevî değer denen şeyin içini, alnı sivilceli, içi ise ergenlik hormonları yüzünden bir o yana bir bu yana savrulan çocuk kafamla nasıl doldururdum pek hatırlamıyorum. Ama o prensipler silsilesinin onsekiz yaşıma geldiğimde alnımdaki sivilcelerle birlikte yitip gittiğini nice sonra farkettim. Ya […]