Vefât Bayramı

Kur’an okunmasından sonra Allah’ın güzel isimleri zikredildi. Devamında eller açılıp uzun ve güzel bir duâya onlarca ağız “âmîn” dedi. İlâhiler okunmaya başlanınca yüzler iyice nurlandı. Herkes âdetâ bir bayram kutluyormuşçasına şendi, yüzler gülüyordu. Mevtânın yakınlarını seçmek çok kolaydı; en huzurlu ve sevinçli olanlar onlardı çünkü. Sevdiklerini gerçek Sevgili’nin huzûruna uğurlamışlardı. Hem de böylesine güzel bir kalabalıkla… O kalabalık ki, bu merâsim süresince gerçek hayat sahibi olanların, “Hay” olanların bahçesinde ağırlandılar. Uğurladıkları dostları ise bu cemâl bahçesine sırlandı. Kimilerinin hakkında “öldü” dedikleri bu dostlarına özendiler desek yeridir. Ne güzel bir menzile vardı!

***

Cemâlnur Hocam şüphesiz bizlere çok şey öğretti. Bunlardan benim hayatımda en büyük değişikliğe sebep olanı, ölüm hâdisesinin karşılanmasıdır diyebilirim. Yazımın girişinde hocamızın teşrif ettiği bir cenâze duâsını anlatmaya çalıştım kısaca. Söylediklerimin eksiği var, fazlası yok. Eminim çoğunuz görmüşsünüzdür hocamızın, öz annelerinin, Meşkûre Annemizin cenâzelerinde çekilmiş fotoğrafını. Sanki yeni doğmuş bir bebek haberiyle şenlenmiş bir yüz… O kadar mutlu! Biz ondan böyle gördük; kendimizce, karınca kararınca hâl etmeye çalıştık. Allah en yakınlarımızın vefâtında da aynı hâli yaşamayı nasib etsin hepimize.

Hocamın bizlere öğrettiği bu yaklaşım, kendi hocasından, büyüklerinden, Peygamber’inden öğrendiğinden farklı bir şey değil. Mâlûm, Medine-i Münevvere’ye, Ravza’ya gidenler, “huzûra” çıkarlar. Bilirler ki verdikleri selâm alınır ve ona mukâbele edilir. Bu, hadisle sâbittir. Şehitler hakkında “ölü” kelimesini kullanmamayı ise bize yüce kitabımız öğretir. Ama biz şehâdet mertebesine erişememiş müminler için bile bu tâbiri kullanmayı sevmeyiz. Güllerle donattığımız mezarlarına bayramlarda gideriz, âhiret dünyasına intikal etmiş sevdiklerimizle sevincimizi paylaşmaya… Bizim mezarlıklarımız korkunç olmaz, çok güzel olur. Mezarlıkta dolaşmaya korkmayız biz. En çok biraz hüzünleniriz oradakileri göremediğimize.

Mevlânâ Hazretleri’nin başkalarının ölüm dediğine “düğün” demesi boşuna değildir. O hazretin düğünüyle biz fakirlerinki şüphesiz aynı olmayacak. Lâkin gönül bu hâdiseyi kendileri gibi karşılamaya heves eder.

O gün bizler için de gelecek, buna hiç şüphemiz yok. Belki telefonda, belki kısa bir mesajla paylaşacaklar bu haberi. “İnna lillah ve inna ileyhi  râciûn” diyecek duyanlar. Şüphesiz Allah’tan geldik ve tekrar O’na döndürüleceğiz. Fakirâne isterim ki, haberi duyanlar hocamdan öğrendiğimiz gibi uğurlasınlar, Allah nasîb etse de iyi ansınlar bizleri.

Din-i İslâm’ı diğer dinlerden, geleneklerden, kültürlerden ayıran en önemli hâdiselerden biridir vefât. Ne mutlu bizlere ki hâlâ bu kültürü yaşayan ve yaşatan topraklarda doğduk, inşaallah bu din üzere yaşayan topraklarda müslüman olarak sırlanacağız. Hacı Bayram Velî Hazretleri’nin buyurdukları gibi, biz bayram etmeyelim de kimler etsin?

Bayram’ım imdi  Bayram’ım imdi 

Bayram ederler yâr ile şimdi 

Hamd-ü senâlar hamd-ü senâlar 

Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm

The following two tabs change content below.

Hüseyin Gökhan

1976'da İstanbul'da doğmuşum. Kimya mühendisliğinden mezun olduktan sonra doktora öğrenimimi görmek üzere Amerika'ya gittim. Tasavvufla ilk tanışmam, New York'ta yaşayan hocam Ferihe Cerrahi Hanımefendi sayesinde oldu. Türkiye'ye döndükten sonra kendileri beni Cemalnur Sargut Hanımefendi'ye teslim ettiler. Bu değerli hanımefendilerin öğrencisi olabilmeyi hayatımdaki en büyük kazanç olarak görüyorum. İslam'ı doğru anlamanın yolunun Hz. Muhammed'i tanımaya çalışmak olduğunu, bunun için de bir mürşidin sohbetinde olmanın gerektiğini düşünüyorum. Talebe olmaktan aldığım zevki Her Nefes dergisinde yazdığım yazılarımla paylaşmaya gayret ediyorum.

Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın