Sohbetler (Haziran 2014)

Ramazan yaklaşmıştı. Görgüsü kadar bilgisi de zengin, kendisi ise yerine ve zamanına uygun konuşmayı bilen Münîre Hanımefendi gençliğinde öğrenmiş olduğu, kısa bir duâyı (Allâhümme bârik lenâ fî Recebe ve Şa’bân ve belliğnâ (nice nice) Ramazan, bi’l-âfi-yeti ve’l-gufrân ve hatim lenâ bi’l-îmân ve şerrifnâ bi’l-Kur’ân) birkaç defa tekrarladık­tan sonra “Efendiciğim, başınız ağrımasın, canınız sıkılmasın, diye su­suyorum!” dedi.
–  “Duânı et… ben Allah’a edilen duâdan hiçbir vakit bıkmam. Ben ona edilen duâya doymam ki, söyle söyle!”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2000, s. 139)
****

Ramazanın ilk günü idi:
–  “Bir ramazan daha geldi ve bizi bıraktığı gibi buldu. Belki de da­ha beter. Daha beter dememizin sebebi, Resûlullah Efendimiz’in “Bugü­nü dünkü güne müsâvî geçirene yazıktır” buyurmalarıdır. Elinde fırsat varken, bugünü dünden, hele yarını bugünden aşağı geçiren kimseye yazıktır.”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2000, s. 415)

***
Avâmın Ramazan’ı, mâlûm olan ayda, orucu bozan şeylerden, havassın yâni Allah’ın has kullarının orucu ise fikir ve his günâhları demek olan gafletten yâni Hak’tan gayrı şeylerden kaçınmak ve riyâzatta bulunup canânın vuslatı bayramına intizar eylemektir. Avâmın orucu senede bir aya mahsustur. Bu ise vuslat bayramı müyes­ser oluncaya kadar devam eder.”
Şeyh Yûnus Efendi:
–   Bu akşam ayı,  fakir de gördüm.
“Basra’da Anadolu’da bu gün bayram. Halbuki bizim başımız şerîate bağlıdır. Biz mâdemki orucu, ulülemir olan hükümetin topuyla tuttuk, yine onun topu ile bozarız. Bu hususta mes’ûliyet varsa, bize âit değildir. Esâsen âlemin intizâmı da bunu îcap eder. Herkes, “ben ayı gördüm…” der oruç tutar ve oruç bozarsa, o vakit birlik olmaz.
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2000, s. 547)
***
Ramazan Sohbetleri’nin tashihi yapılıyordu. Meclisten biri:
–  Ne yazık… Bir hikmet ve irfan şelâlesi olan bütün bu sözleri alelâde konuşmalarmış gibi dinliyoruz, dedi.
–   “Evet, ben de şimdi onu düşünüyordum, benden sana aksetti. Dergâh-ı Şerifte Mesnevî takrir ederken de böyle değil mi idi? Kimi es­ner, kimi uyur, kimi de lütfen dinlerdi. Dinliyoruz zannedenlerin de bâzısı bir şey anlamazdı.”
–  İmâm-ı Cafer Hazretlerinin “Allah, kelâmından tecellî etmiştir fakat görmüyorlar” buyurduğu gibi…
–  “Evet, bu istiğnaya rağmen hocanız, öğretmek için ne kadar ha­ristir. Kâh vaaz, kâh hikâye, kâh lâtife tarzında ve her fırsattan fayda­lanarak, doğru bildiğini anlatmaya çalışır işte.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2000, s. 41)

The following two tabs change content below.

Ken'an Rifâî

Son Yazıları: Ken'an Rifâî (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın