Kendini Bilme Okulu

“BAYRAM özünü bildi / Bileni anda buldu / Bulan ol kendi oldu / Sen seni bil, sen seni”

Hacı Bayrâm-ı Velî

 

Özgüven sizce nedir? Özgüvenimizi başkalarına olan üstünlük derecemize göre mi hesaplıyoruz acaba? İyi bir eğitim görmek, zengin olmak, akıllı olmak gibi şeyler; özgüven sebebi midir? Kendimize güvenimiz, aslında sâhip olduğumuz imkân ve şartlara olan güvenimize bağlı bir hâlde. Bu imkân ve şartlar değiştiği zaman, herhangi bir şeyimize değil, sâdece “kendimize” güvenebiliyor muyuz? Bence önemli olan soru bu. Başkalarıyla kıyaslamaksızın, bir insan, “kendine” neden ve nasıl güvenebilir?

 

İnsanın kendine güvenebilmesi için, “kendisini bilmesi”, tanıması gerekir. En üstün okullarda, en iyi eğitimleri almak; en üstün performansla en iyi mevkîlere gelmek dahî, ne yazık ki “kendini bilmek ve tanımak” için geçer akçe vermiyor. “Sen bunu başarırsın, sen herkesi geçersin, en yukarıda olmalısın, sen en iyisisin!” diye başı göğe erdirilmek üzere yetiştirilen, “özgüvenli” o muhteşem insan, en ufak derecede aczini idrâk edecek olsa, egosuna bir çizik gelecek olsa, bir anda kendini cehennemlerin içinde buluveriyor. Bu şekilde hayâtını maddî dünyâya ve menfaatlerine adayarak hebâ eden insanların oluşturduğu manzaralar artık geride kalmalı, bu çağda, önce asıl bu bakış açıları değişmelidir.

 

Sâmiha Ayverdi,  “Batmayan Gün” romanındaki şu cümlelerle, şimdi bize Ken’ân Rîfâî Hazretleri’nin sesini ne de güzel duyurmaktadır: “Münevver geçinen kimseler içinde, zaaflarına söz geçirecek tam irâdeli bir kimse bulmak hemen muhâldir. İhtirâsının, keşfinin, eserlerinin, hâsılı bin türlü ihtirâsın esiri olan bu bilgili câhillerin hâli ne hazindir. Her şeyi bilip öğrenmiş olan kimsenin kendini öğrenememesi ne kadar acıklıdır. İlim odur ki insana kendini öğretir, tanıtır…”

 

Kendini bilmek, insana özgüven-emniyet kazandıracak yegâne temeldir. Esâsına bakarsanız, insan kendini tanıdıkça görür, bilir ki, aslında insan kendine güvenemez, yalnız kendindeki Hakk’a güvenip dayanabilir. Çünkü kendinde bir güç yoktur, kudret yalnızca Allâh’ındır. Böylece insanın kendine güveninin ve duruşunun sağlamlığı, Allah’ı tanıdığı, güvendiği ve O’na teslim olduğu kadardır. Başına gelen hâdiselerde ne kadar güçlü olacağı, Hakk için gösterdiği gayret ve Allah’tan râzı oluşu ölçüsünce şekillenir.

 

Çağımızın “eğitimli” insanı, öz’de her şeyin bir olduğunu, vâroluşa sebebin “Hakk’ı bilmek” olduğunu görerek, bu dünyâyı stresle değil, o sebep uğruna zevkle yaşayabilmelidir. Mânevî eğitim ile bu bakış açısını kazanan insan, maddî açıdan iş hayâtında, âile ve sosyal hayâtında, her yerde ve her şeyde muamele ettiğinin Hakk olduğunu idrâk edecektir. Mânâ ilmiyle maddî ilmi birleyerek hâl edebilen kişi, hayâtın güzelliğinin keyfini ve keşfini sürmeye başlayabilir. Tek kanatlı kuşun uçamayacağını bilenler, yalnız başına ne maddî yükselişleri başarı sayarlar, ne de mânevî yükselişleri… Hz. Muhammed’in (sav) bize -yaşayarak- gösterdiği gibi, sâdece madde ve mânâ dengesini sağlayıp ikisini bir yaşayan insan başarı elde edebilir. En ileri eğitim, maddî ve mânevî eğitimi birleyerek, kişinin kendisini bilmesi ve Peygamber ahlâkıyla ahlâklanabilmesidir.

Okullarımızdaki maddî eğitim sisteminin veremediği bu “kendini bilmek” bilgisi, ancak ve ancak tasavvufî terbiye açısından, mânevî eğitim ile kazandırılabilir. Ama bu tasavvufî terbiyenin de yine okullarımızda ve kendi “hâl” eğitim sistemi içerisinde verilmesi gerekmektedir. Ken’ân Rifâî Hazretleri’nin “Tasavvuf, bir gün akademilerde okutulacaktır” deyişinin, Cemâlnur Sargut Hocamız’ın vesîlesiyle vücût bulduğu günlere -elhamdülillah- eriştirildik. Onların “her yerden ve her şeyden öğrettikleri”ni, şimdi akademilerde, daha geniş kitleler hâlinde, daha rahat şekilde inceleyip idrâk edebileceğimiz için Allah’a hamd ve şükürler olsun.

 

Ken’ân Rifâî İslâm Araştırmaları Kürsüleri cihanda maddî-mânevî eğitimi birleyecek bir Rahmânî vizyondur. Peygamber ahlâkının inşallah hâl edilebileceği bu akademik ocaklar, bütün dünyâ insanlarına ve gelecek nesillere uzanan Rahmânî bir eldir. Allâh-û âzîmü’ş-şân kendini bu yolda tasadduk eden bütün hizmet erleriyle birlikte Cemâlnur Annemizden râzı olsun; onların gücünü, kuvvetini arttırsın. Bize de “kendini bilenlerden” olmak nasip olsun inşaallah…

Allah, Kerîm’dir.

 

 

 

 

The following two tabs change content below.

Elif Hilal Doğan

1987'nin Temmuz'unda, Elazığ’da dünyaya geldim. Çocukluğum babamın görevi nedeniyle farklı yerlerde geçti. Halkla İlişkiler ve İşletme eğitimi görürken 2007’de e-ticaret sorumlusu olarak çalışmaya başladım. Bununla birlikte çeşitli kuruluşların iletişim faaliyetlerini yürüttüm. Şu anda kitap editörlüğü ve yazar danışmanlığı yaparken, eğitimime Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü'nde Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı yüksek lisansı ile devam etmekteyim...

Son Yazıları: Elif Hilal Doğan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın