Kayınbabam Ameer Raschid

86 yıllık hayatını geçen kurban bayramının ikinci günü noktaladı Ameer (Emir) Bey. İlginç bir hikâyesi olduğunu isminin yazılışından tahmin edebiliyor insan. Babası Abdurraschid (Abdurreşid) Amerika’da doğan oğlunu “Emir” diye adlandırdığında, bu isim İngilizce harflenmiş. Fakat soyadı Raschid, babasının aslen Avusturya İmparatorluğu vatandaşı bir yahudi olması sebebiyle Almanca yazılışa sahip.

Avusturya topraklarında yaşadığı zamanlarda “Doğu” mâneviyatına merak salan babası Abdurreşid Bey, sonu bugünkü Pakistan’a varan bir yolculuğa çıkar. Orada tanıştığı müslümanlardan etkilenerek tevhid dinini kabul eder ve müslüman olur. Birinci Dünya Savaşı sıralarında, genç Abdurreşid Amerika’ya göçmeye karar veren ailesini  takip eder. New York limanında kendisini karşılayanlar, uzun sakalları sebebiyle onu tanımakta güçlük çekerler.

Ailesinin Yahudi cemaatinin yönlendirmesiyle bir tütün fabrikasında iş bulur ve Emir Bey’in annesi olacak Macar Yahudisi bir kızla burada tanışır. Müslüman olmayı kabul etmesi şartıyla bu kıza evlenme teklif eder. Emir Bey’in anne ve babası böylece evlenirler.

İşte kayınpederim Ameer Raschid, Musevilik’ten İslâm’a geçmiş bu iki gencin evinde, İngilizce konuşulan bir dünyada kimi zaman babasının Almanca’sını, kimi zaman annesinin, özellikle de sinirlendiği zamanlarda, Macarca’sını dinleyerek büyür. O zamanların New York’unda beyaz müslüman olarak herhalde başka örnekleri yoktu. Helâle en yakın şeriatı olduğu için Koşer sosisler, etler yiyerek büyümüşler küçük kardeşi Enver Bey ile. Amerika’da yaşayan kızının her ziyaretinde bu koşer sosislerden ısmarlardı. O lezzet onu iki büyük savaşın arasındaki çocukluk günlerine götürüyordu belki de…

Henüz yirmibeş yaşında bir delikanlıyken, babasıyla Hacc’a gitmek nasib olmuş. Yaşlıca olan babasına nasıl hizmet ettiyse, onun bu şefkati Türk kafilesinden bir beyin dikkatini cezbetmiş. Eyüp’te büyüttüğü beş kızını da helâl süt emmiş delikanlılarla başgöz etme niyetinde olan bu bey, genç Ameer’in babasına bu düşüncesinden bahsetmiş.

Hac dönüşünden hemen sonra genç Emir, daha annesinin anadilini dahi tam konuşamadan, hiç bilmediği Türkiye’ye doğru yola çıkmış. Niyeti müslüman bir kız ile evlenmek… Allah babasına olan hizmetinin karşılığında, ona müslüman bir Çerkez kızını nasib etmiş. Bu kısa fakat çok önemli geziden aklında kalan en önemli iki şeyden biri evliliği, diğeri ise hayatının sonuna kadar lezzetini aradığı Sultanahmet köftesi olmuş.

Evlenir evlenmez beraberce Amerika’ya taşındıkları kayınvalidemle ilk yıl neredeyse hiç konuşamamışlar. Üç kız ve bir erkek çocuğa bakabilmek için yaklaşık iki saatlik yoldaki eczanedeki işini bulmak kolay olmamış. Mülâkatlarda işverenlerine günde beş vakit namaz kılmak durumunda olduğunu söylüyormuş. Patronları namazın ne olduğunu dahi bilmediklerinden, elini yüzünü yıkayıp, sessiz bir köşede ibâdetini nasıl yaptığını anlatıyormuş.

Bir gün iş yerine yakın bir camide Cuma namazını kıldıktan sonra, çoğunluğu siyâhî olan cemaatten bir kişi, kendisini Malcolm X ile tanıştırmak istemiş. Merhum Malcolm X, bu sarı saçlı, mavi gözlü müslüman Amerikalı’yı pek merak etmiş. Küçük bir sohbetten sonra kayınpederimi yemeğe davet etmiş. Emir Bey bana bu olayı anlatırken çok korktuğunu itiraf etmişti. İşini bahane ederek teklifi kibarca reddetmiş. Bu olaydan yaklaşık iki hafta sonra Malcolm X şehid edilmiş.

Emir Bey emekli olunca belki biraz da Türk köftesine yakın olmak fakat daha da önemli olmak üzere ezan sesini duymak için Türkiye’ye taşınmaya karar vermiş. Kızıyla tanışıp kendisinin damadı, evlâdı olabilmek de bu kararı vâsıtasıyla fakire nasib oldu.

Emir Bey her kul gibi hatalarıyla, kusurlarıyla Rabb’inin mağfiretine sığınan bir mü’mindi. Namazını hiç kaçırmaz, beraber olduğumuz sürece de cemaatle kılmaya gayret ederdi. Yalan söylemeyi bilmezdi. Helâlden başka lokma yemediğine ve yedirmediğine kayınvalidem bizzat şâhittir.

Onu İstanbul topraklarına defnettikten sonra seneler önce babasına Hac ziyareti sırasında yaptığı hizmetler aklıma geldi. Sulbü tâ Avusturya’lardan, Macaristan’lardan gelip, Amerika’larda yoğrulup sonunda bir Türk vatandaşı olarak son vatanında ebedî istirahatine çekildi.

Ben kayınpederimi çok sevdim. Allah ve onun Habîbi de sevsin.

Âmin.

The following two tabs change content below.

Hüseyin Gökhan

1976'da İstanbul'da doğmuşum. Kimya mühendisliğinden mezun olduktan sonra doktora öğrenimimi görmek üzere Amerika'ya gittim. Tasavvufla ilk tanışmam, New York'ta yaşayan hocam Ferihe Cerrahi Hanımefendi sayesinde oldu. Türkiye'ye döndükten sonra kendileri beni Cemalnur Sargut Hanımefendi'ye teslim ettiler. Bu değerli hanımefendilerin öğrencisi olabilmeyi hayatımdaki en büyük kazanç olarak görüyorum. İslam'ı doğru anlamanın yolunun Hz. Muhammed'i tanımaya çalışmak olduğunu, bunun için de bir mürşidin sohbetinde olmanın gerektiğini düşünüyorum. Talebe olmaktan aldığım zevki Her Nefes dergisinde yazdığım yazılarımla paylaşmaya gayret ediyorum.

Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın