Semâ

Cemâlnur Hocamıza âit www.cemalnursargut.org sitesinde bulunan makaleler içinde “Semânın Mânâsı” isimli bir yazı vardır. Bu yazıda semâ hakkında şöyle der:

“Semâ, lûgatte duymak, işitmek anlamına gelir. Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim Oku! diye başlar. Okuyan, Peygamber gibi kendine ait her türlü istek ve arzudan geçip Allah’a ayna olmuş, Allah’ın söylediğini aynasında yansıtan, ney’e benzeyen bir kâmil olunca, okunan kulağa geldiğinde mânâsı ile rûhu ve sesleri ile de vücûdu harekete geçirir.

İşte Kur’an’ın mânâsının mûsıkîsini dinlemeye, dinlerken de vecde gelerek coşkuyla raks etmeye ve dönmeye semâ denir. O halde insanı yaratanına götürmeyen bir mûsıkî ile dönmek, semâ olamaz. Semâ, ruhtan kaynaklanmalıdır, cesedden değil. Semânın sağdan sola kalbin etrafında çark atıp dönerek, Allah’ın sonsuzluğuna teslim oluşu anlatan bir ibâdet olduğunu unutmamak gerekir.”

Dönmek, kendi etrafında Allah için dönmek… Dönerken  içindeki dünyaya ait kötü huyları, arzuları, hevesleri atmak… Döne döne, içinde bulunan vücûdu bırakmak, havaya karışmak, bedenin kısıtlarını yok edip evrenle bir olmak… Dönmek, sadece Allah’ı düşünerek dönmek… Maddeyi mânâya katmak, maddeden kurtulmak ve sadece dönmek… Özgürce, aşk ile, yaradan için dönmek, yaradana dönmek.Semâ, Allah aşkının taştığı anda yanmamak için harekete geçmek… “O” her an yeni bir şanla dirilirken bence semâ O’na olan hasreti en lâtif şekilde ifâde etmek…

Ney’e benzeyen insân-ı kâmilin  hayatının her ânında bu aşk ile vecd hâlinde olduğunu düşünüyorum. O zaman  kendi kendime diyorum ki, şeklî olarak yapılan semâ bizler için, gerçek semâ ise her hâlinde Allah ile olan insân-ı kâmil için… Tıpkı kendi etrafında sürekli dönen dünyamızın, bu dönüşünü güneş etrafında da  devam ettirmesi gibi, varlığı sadece dönmek olan, dönerken dönüştüren insân-ı kâmil’in vücûdu benim için semâ.

Sultan Veled’in bir tören haline getirerek bugünkü halini alan semâ törenleri, artık pek çok vesile yurtiçinde ve yurtdışında yapılmakta. Kültürümüzün güzel bir parçası olan mânevî anlamının dışında görsel bir etkisi de bulunan semâ törenlerinin artmasının insanları tasavvufa, düşünmeye sevk etmesini, ve cüz’den kül’e geçmemizde yardımcı olmasını umuyorum. İçten dışa olduğu kadar dıştan içe de etki olduğunu göz önüne alarak kendi idrakimiz çerçevesinde bu ve benzeri törenlerin Allah’ın sonsuzluğuna teslim olmamıza vesile olmasını dilerim.

Ne Haber? Bir Büyük Öğretmen: Sâmiha Ayverdi

Türk Kadınları Kültür Derneği (TÜRKKAD) Genel Merkezi’nin düzenlediği “Bir Büyük Öğretmen: Sâmiha Ayverdi” paneli, 14 Aralık 2013 tarihinde Ankara Resim Heykel Müzesi’nde gerçekleştirildi. TÜRKKAD’ın kurucusu olan mütefekkir-yazar Sâmiha Ayverdi’nin vefâtının 20. yılı münasebetiyle yapılan organizasyon, TÜRKKAD Genel Başkanı Emine Bağlı’nın açılış konuşmasıyla başladı. Emine Bağlı “derneğimiz, Sâmiha Ayverdi’nin ifadesiyle, hizmeti, Allah’ın kendisine bir tebessümü olarak gören, insanlara ve cemiyete hiçbir karşılık beklemeden faydalı olma anlayışına sahip bir hizmet kapısıdır. Gayemiz milli varlığımızı, kültür tarihimizi ve mânevî değerlerimizin tanıtılmasına ve yaşatılmasına yardımcı olmaktır. Sâmiha Ayverdi bir irfan ocağı idi. Kendisinden feyz alan, millî benliğini kavramış, tarihini, dilini, dinini bugünle barıştırmış ve sayısız insan yetiştirmiş bir büyük öğretmen idi” dedi.

Prof. Dr. Mehmet Demirci’nin yönettiği panel, Doç. Dr. Zekeriya Başkal’ın ‘Sâmiha Ayverdi’nin Hâtıraları’ isimli tebliği ile başladı. Başkal, Ayverdi’nin Türkçeyi en güzel kullanan edebiyatçılardan biri olarak nitelendirirken ikinci konuşmacı Dr. Emine Gözde Özgürel, ‘Sâmiha Ayverdi’nin Romancılığı’ isimli tebliğinde Ayverdi’nin, romanlarıyla tasavvufu yeniden canlandırdığını ve güncellediğini söyledi ve yazarın fikirlerinin Mesnevî’deki dayanaklarından örnekler verdi.

Üçüncü konuşmacı olan Dr. Cangüzel Zülfikar, ‘Kur’an Ahlâkını Yaşayan Âbide İnsan’ başlıklı konuşmasında “bendeniz nâçizâne kendi yaşadığım Sâmiha Anne’de gördüğüm birkaç hususiyeti arz etmek istiyorum. Doğruluk, adalet, yardımseverlik, tevâzu, sabır ve iştirak ahlâkını Ken’an Rifâî Hazretleri’nin annesinin belirttiği gibi yaşamış bir gönül sultanıydı: ‘Oğlum, insanları hatâlarında, kusurlarında, sevaplarında, günahlarında seveceksin. Öyle seveceksin ki ölümlerinde azalarak, doğumlarında onlarla beraber çoğalarak seveceksin’. Bu ancak insan kendisinden geçerse olur. İşte biz Sâmiha Anne’de bunu yaşadık”  diyerek salondaki herkese duygusal anlar yaşattı.

Son olarak mutasavvıf-yazar Cemâlnur Sargut “Sâmiha Anne Türkiye’de Meryem makamını temsil eden bir sultandı. Onda inanılmaz bir hakikat, mürşide ait bütün güzellikler gizliydi” dedi.  Ayverdi’nin en önemli üç özelliğinden bahseden Cemâlnur Sargut “birincisi ahlâk-ı Muhammedî’yi tam mânâsıyla yaşayan, mütevâzı ve herkese hizmet eden ve ideolojilerle savaşan bir insandı. Yalan bilmezdi, kimseyi küçük görmezdi. İkincisi, dünya ve âhireti dolu dolu yaşardı ve üçüncü olarak da dünya ve Peygamber sevgisini sonuna kadar yaşayan ve hiçbir şekilde kendine değil Allah’a götüren bir köprüydü” diyerek Sâmiha Ayverdi’nin Hancı eserinden örnekler verdi.

Tüm konuşmaların ardından Lâ Edrî Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu Emre Ömürlü ve Elif Ömürlü Uyar yönetiminde bir konser verdi.

Dilâra Büyükaksoy