Yazılar

HİZMETLE YANAN ÇERAĞ

 

İnsan ya başkalarının kusurlarıyla ya da kendi süsü püsü ile uğraşmaya meyillidir. Gözünü dışarıya dikip kendi kusurlarını görmemek için elinden geleni yapar. Birçoğumuz bu halde iken, Kars’ın mânevî sultanlarından olan Ebu’l-Hasan Harakānî Hazretleri (v. 1033) de vaktini ve enerjisini halka hizmet ile geçirmiş bir âriftir. Bütün büyük üstadlar gibi Hz. Harakānî’nin örnek hayatı, sözleri ve mânevî tasarrufu bugünümüze ışık tutup bize yol göstermektedir.

Feridüddin Attar’ın eserinde onun hayatını ve yaşayışını özetleyen bir sözü şöyledir: “Âlim sabah kalkar ilmini arttırmak için çabalar; zâhid de zühdünü arttırmak ister; Ebu’l-Hasan ise bir kardeşin gönlüne yücelik ulaştırma derdindedir.” Bu söz bize ârifin hayatını da özetler niteliktedir. Böylece âlim, zâhid ve ârif arasındaki fark da ortaya çıkmaktadır. Buna göre, âlim daha çok ilmi ile, zâhid ise daha çok ibâdet ile uğraşır. İkisi de aslında kendi nefsini düşünmektedir. Âlim daha çok bilince Allah’a yaklaşacağını umar, zâhid ise daha çok ibâdet ile Allah’ı bulacağını zanneder. Oysa Hz. Harakānî, Allah’ı bulma ve O’na kavuşma yolunun halka hizmet olduğunu söyler. Tabiî ki ilmi ve ibâdeti küçümsemez; her ikisi de gereklidir. Fakat Harakānî’nin önceliği halka yardım etmek ve bu vesile ile kendi nefsinden önce başkasını düşünmektir.

Menkıbelerinden ve hakkında yazılanlardan öğrendiğimiz kadarıyla Harakānî her şeye hizmet etmiştir. Onun için ırk veya din önemli değildir. Harakānî’nin sadece insanlara değil, yaradılmış her şeye hudutsuz bir hizmet aşkı vardır. Bunu şu söz ile ifade etmektedir: “Her kim bu dergâha gelirse ekmeğini verin ve dinini ve inancını sormayın; zirâ Ulu Allah’ın dergâhında ruh taşımaya lâyık olan herkes, elbette Ebu’l-Hasan’ın sofrasında ekmek yemeye de lâyıktır.” Ebu’l-Hasan bu yüce gönlü ile halka hizmet etmiş, böylece Hakk’a erişmiş ve O’nda yok olmuştur. Kısacası bu husus tasavvufun öğretilerinden biri olan Hakk’a hizmetin halka hizmet olduğu hususuna işaret etmektedir.

Bin yıl önce Anadolu’yu mayalayan Ebu’l-Hasan Harakānî bugün de bize o gün yaktığı çerağ ile seslenir ve Allah’a ulaşmak için hizmetin önemini hatırlatır. Kendi nefsimizle uğraşıp kibrimizi veya aşağılık kompleksimizi parlatıp cilâlamak yerine, kendimizden önce başkasını düşünüp ruhumuzu parlatıp cilâlamamızı söyler.

Hepimizin Hikâyesi

Bir varmış bir yokmuş… Ezel âleminden bir isim bir cisim giyip bu âleme gelmiş. Gelmiş de daha ilk andan itibaren arzularının ve isteklerinin esiri olmuş. Yemek yemek, oynamak istemiş, canı o an ne istiyorsa ağlayarak ve bağırarak arzularının gerçekleşmesi için uğraşmış. Gel zaman git zaman, bu cisim büyümüş, arzuları hiç bitmemiş, hep istemiş, aldıkça kendini özgür sanmış. Kaybettikçe kendini esir addetmiş. İşte bu hikâye aslında dünyanın hikayesi imiş. Bu hikâyenin bazı karakterleri şanslı imiş. Bu şanslılar, bu dünyada kaybolmuş olduğunu, maksadını unuttuğunu hatırlatacak olan bir bilge ile karşılaşanlarmış.

Bilge, tıpkı bir rehber gibi kaybolmuşlara yol gösterirmiş. Bilge, yol gösterir ve bu yolun inceliklerini anlatırmış. Kaybolmuşların asıl maksadı, önündeki yolları en kısa yoldan geçip geldiği yere gitmekmiş.  Bilge dermiş ki, “Bu âlemde mutlu ve huzurlu mu olmak istiyorsun? O zaman hâdiselerden memnun olma sanatına eriş ve hizmet et.”

Sadece iki şey mi? Başına gelenden memnun ol, kabullen ve hizmet et! Aslında çok kolay gibi görünen bu iki şey, uygulamaya çalıştıkça pek de kolay değil sanki.  

Bilge, “Bazen hizmet birine gülümsemektir. Öyle ya, Peygamberimiz gülümsemek sadakadır der.” demişti.

Bilge ile karşılaşan bazıları bu sözü kāle almamış, bazıları biraz uygulamış ve bir işe yarayıp yaramadığını göremeden çekip gitmiş, kimileri kendinde bir fark görünce “ben oldum” deyip kendi yoluna gitmiş. Son kalanlar da, öğrettiklerini tam uygulayamasa bile onun gösterdiği yoldan gayret ile gitmiş. Nice vadiler geçmiş, nice dağlar aşmışlar… Yolun sonunda maksat hâsıl olmuş, geldikleri yere sağ sâlim kavuşmuşlar. Ama bu sırra ancak onunla sonuna kadar gidenler erişmiş.

Bu kıssadan bize düşen hisse, hâlinden memnun ol, kabullen, affet. Affetmenin en güzel yolu başkaları için bir şey yapmakmış. Henüz yapamıyorsan bile vıdıvıdı yapma, gayret et, bilgeyi dinle, çünkü o, bu yolu kimbilir kaç kere aştı ve kaç cismi hakikatine kavuşturdu.