Yazılar

Türkiye’nin Ermeni Meselesi – I

Bu sayımızdan itibaren Sâmiha Ayverdi’nin “Türkiye’nin Ermeni Meselesi” isimli kitabının Sertaç Karaağaoğlu tarafından hazırlanmış bir özetini bölümler hâlinde dergimizde yayınlamaya başlıyoruz. Bu vesileyle Sertaç Karaağaoğlu’na teşekkür ederiz.

***

  1. MEŞRUTİYETİN İLÂNINA KADAR ERMENİ MESELESİ

Hangi idrak ve iz’an kabul eder ki, bir devlet bir kavmi dokuz yüz sene himâyesinde bulunduracak ve dokuz yüzüncü sene, üstelik zayıf olduğu bir dönemde, o kavmi yok etmek isteyecek. Eğer Türk Devleti hâmi ve efendi millet şahsiyetine sahip olmasaydı, evvelce de belirttiğimiz gibi, bugün yeryüzünde değil Ermeni, bir Bulgar, bir Yunan, bir Sırp kavmi mevcut bulunmazdı.

Trabzon’daki İngiliz Konsolosu, Osmanlı Devleti nezdindeki İngiliz sefiri Sir Philip Currie’ye 28 Ekim 1895’te verdiği raporda şu itirafta bulunmaktadır:

“Hınçaklılar, hareketleri dışarıdan idâre ediyorlar, kendileri tamamıyla emniyet içinde bulundukları halde Türkiye’deki ırkdaşlarının hayatlarını altüst ediyorlar, maksatları, İslâmları Hristiyanlara karşı tahrik etmek ve katliamlar çıkartarak memleketi dehşet içinde bırakmaktır. Bütün dünyaca mâlûm olmalıdır ki, bu teşkilâtın anarşik bir karakteri vardır.”

Avusturya Konsolosu, hükümetine verdiği raporda aynen şunları yazmıştır:

“Türklerin Ermenilere zulmetmekte oldukları yaygaraları yalandır. Türk hükümeti Ermenilere hiçbir kötülük yapmıyor. Belki hükümetin kayıtsızlığından faydalanan Ermeniler ihtilâller hazırlıyor, dağlara çeteler çıkarıyor, Türkler ise ancak bu çetelerin takibine ve ihtilalleri bastırmaya koşuyorlar.”

Bir zamanlar İngilizlerin, yakın devirlerde de Amerika’nın sempatilerine kulak veren Ermeni kavmine Ruslar asla güvenmemiş, rüzgâra tâbi bir fırıldak gibi kâh o tarafa kâh bu tarafa dönen bu kavmi, işlerine geldiği gibi kullanmış, gene işi ve menfaatleri icap ettikçe de ezmiş ve ezmekte devam etmişlerdir. Rusların Ermenilere karşı bu yok etme politikası Türkiye’deki Ermenileri kullanma yörüngesine göre şekil değiştirmiştir. Ve işin hazin tarafı da Rusların Kafkasya’daki Ermenileri satın almış olmalarına rağmen, onlara gaddarca davranmış bulunmalarıdır. Meselâ 1906 senesinde, bütün Rusya’da Ermenilere fevkalâde mezâlim icra edilmiş, Ruslaştırma siyaseti bilhassa Kafkasya’da Ermenilerle meskûn havâlide şiddetle tatbik olunmuştur. 21 Haziran 1903’te çarın fermanıyla Gregoryan Ermeni Kilisesi’nin emlâkına el konulmuş, bütün Ermeni mektepleri Rusça tedrisat yapmaya mecbur tutulmuştur.

1905’te Ruslar Ermenilerin meskûn olduğu 148 köyle 476 aileyi mahvettiler. 3000 de sürgüne gönderildi. Halbuki bu sıralarda Osmanlı Devleti’nin zindanlarında siyâsî mahpus bile yoktur. Rusya’da ise hiçbir hapishanede boş yer bulunmamaktadır. Kafkas Ermenisi Taşnaksaganlar hapisten, işkenceden, sürülmekten, Sibirya’dan kurtulmak için İstanbul’a Osmanlı memleketine ilticâ ediyorlardı.

Viscomte R. des Coursons:

“Âsiler İngiltere’den gelmiş mükerrer ateşli silahlarla her şeyi yapmışlar, yangın, kıtal … Tahkikat heyeti, Osmanlı Hükümeti’nin âsilere karşı asker göndermekle en meşru hakkını istimâl etmiş olduğunu tespit etmiştir. Âsiler, Anduk Dağlarındakilerle birlikte, çeteler teşkil ettiler. Bu çetelerde civardaki aşiretlerde korkunç kıtaller, yağmalar yaptılar. Ömer Ağa’nın yeğenini diri diri yaktılar. Güllü-Güzan köyünden üç-dört saat ötede İslâm kadınlarına tecâvüz ettiler, bunları boğazladılar. Birçok Müslümanlar, gözleri oyularak, kulakları kesilerek, en müthiş ve alçakçasına hareketlere mâruz bulundurularak Hristiyanlığı kabûle ve haç öpmeye icbar edildiler. Türkler tarafından ise, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, ahkâm-ı İslâmiye ve beşeriyettin emrettiği surette muamele olunmuştur. Ölen âsiler, teslim olmayı kabul etmeyen ve memleketin kanûnî ve meşrû hâkimiyetine karşı mücadeleyi tercih edenlerdi.”

General Mayevski:

“1895’te Van İhtilâlcileri, Avrupa’nın Ermeni meselesine dikkatlerini celbetmek için çalıştılar. Ermeni zenginlerinden para istediler ve bunları ölümle tehdit ettiler. Bu müddet zarfında Van Ermeni Komitesi’nin emriyle siyâsî cinayetler yapıldı.”

1895-1897 yılları arasında Kafkasya ve İran yoluyla Rus ordusunda da tâlim görmüş komiteci Ermeniler Sasun’a yerleştiler. 1898’de Taşnaksutyun Çetesi isyan için karar vererek, külliyetli miktarda silâh, mühimmat temin edildi. 1903 yılı sonuna kadar parça parça devam eden anarşik hareketler bundan sonra şiddetlendi. Birçok Müslüman, kolları, bacakları, burunları, kulakları kesildikten sonra ateşte yakılarak katledildi.

Taşnaksutyun Komitesi, İstanbul ve İzmir’de çeşitli suikastlar tertip edilmesine karar verir. Bu karara dayanarak Türk hükümdarı II. Abdülhamit Han katledilecektir. Belçika’dan husûsî surette getirilmiş bir arabanın içine yerleştirilen bomba, padişahın camiden çıkacağı dakikalar hesaplanarak ona göre uyarlanmış, fakat padişah, mûtad dışı olarak, birkaç dakika şeyhülislâm ile konuşup muayyen saati geçirdiğinden, saatli bomba padişah gelmeden birden patlayarak maksat tahakkuk etmemişse de, pek çok masum insan canından olmuştur. Bu suikastte vazife alan bütün Ermeniler tespit edilmiştir. Fakat efendi ve hâmî milletin sultanı, dünya tarihinde belki ilk defa canına kastedenleri affetmiştir.

  1. MEŞRUTİYETİN İLÂNINDAN SONRA ERMENİ MESELESİ

1908 Meşrutiyetinin ilânından sonra Avrupa’da faaliyet gösteren Ermeni komitecileri, siyâsî cürüm mahkûmları, firârîler, serseriler pâyitahta doldular. Hükümet, Ermeni ileri gelenlerine devlet hizmetinde mühim vazifeler verdi. Ermenilerin dinî merâsimlerinde hükümet erkânı da hazır bulunuyordu. Ermeni hayır müesseseleri için verilen müsâmere ve konserleri, memleketin yüksek simâları himâyelerine alıyorlardı.

Komiteler mekteplere de el attılar; ayrıca kütüphane, kulüp vs. gibi vâsıtalara da müracaatla, ihtilâl fikirlerini yeniden ekmeye başladılar. Kütüphanelerde okutulan kitaplar, Cenevre’de komite tarafından tab ediliyordu. Türkleri tezyif ve tahkir eden bu eserler, Rusya’da yazılıyordu ve Rus parasıyla neşrettiriliyordu. Çünkü Rusların daha oyuncağa ihtiyaçları vardı.

Erzurum, Kayseri, Diyarbakır ve Van’dan husûsî adamlar seçilerek bomba yapmayı öğrenmeleri için Rusya ve Amerika’ya gönderildiler. Komitenin menfur neşriyatı hemen hemen Ermeni kavminin her ferdine ulaştırılıyordu. Bunlarda da halkı tahrik etmek için utanmadan Ermeni katliamından bahsediliyordu. Rusya’dan kaçan birçok komiteci Türkiye’ye sığınmış, efendi ve hâmi millet olan Türkler topraklarına sığınan bu mültecilere hüsn-ü kabul göstermiştir. Fakat aynı sığıntılar, sonrada Türk Devleti’nin başına belâ kesilmişlerdir.

Bu derece müsâmaha, asla Türk devletinin aczinden değildir. En kritik zamanlarında dahî, Türk Devleti, Ermeninin vahşi isyanlarını, babanın çocuğunu kıskıvrak yakalayıp okşaması yolu ile yatıştırma cihetine gitmiştir.

Hınçak reislerinden Sabah Külyan “Müstakil Ermenistan” gazetesinde şunları yazıyordu:

“Bir aralık, Türklerin lâkaydîsinden istifâde ederek bütün ahâliyi silâhlandırmaya karar verdik. Bu maksatla merkezlerde silâh mağazaları açmak ve yarı fiyatla ve hatta meccânen ahâlinin her tabakasına silâh tedârik etmeyi kararlaştırdık.”

Kafkas Ermeni komitecilerinden Tonvan ismindeki şahıs, 1910’da komite tarafından gizlice tab ettirilen “Müdaafa-i Şahsiye için Tâlimât” isimli bir eser yazdı. Bu eser bütün Ermenilere dağıtılmıştır. Bu kitapta silâh tedârikinden baskına varıncaya kadar bütün ihtilâl programı verilmiştir. ‘Köylere Hücum İçin’ başlığı altında Türk köylerine nasıl baskın yapılacağı, halka nasıl zulmedileceğini anlatan maddeler Anadolu’daki bütün Ermeni isyanlarında uygulanmış, köyler ve kasabalar yakılmış, Müslüman ahâli perişan edilmiştir. Balkan Harbi Ermenilerden mürekkep bir çete ile Rumeli’de Edirne, Keşan, Malkara ve Tekirdağ’da bîçâre, âciz Müslüman kadın ve çocukları boğazlıyor, çocukları ve ihtiyarları camilere doldurarak diri diri yakıyordu.

Ermeniler Rus murakebesi altında muhtâriyet için Rus işgalini istiyorlardı.

Önce hâdise çıkarmakta, arkasında, Türkiye’de ve Avrupa’da neşrettikleri gazetelerde, olayları tersyüz ederek zulüm ve katliamdan bahsetmekteydiler.

  1. Meşrutiyet’in ilânından hemen sonra 27 Mart 1909 tarihinde, Ermeniler Adana Vak’asını çıkarmışlardır. Ruslar eskiden beri Ermenileri Adana’da isyana teşvik etmekteydiler. Başlatılan isyan hareketinde, birçok Müslüman şehit etmişler, fakat Avrupa’da, Türklerin otuz bin Ermeniyi öldürdükleri iftirâsını yaymışlardır. O sıralarda dahiliye nâzırı olan ve isyânın bastırılmasından sonra kurulan Divân-ı Harb’de, suçsuz Müslümanlara idam hükmü verilmesi için baskı yapan ve sonra yâd ellerde Ermeniler tarafından öldürülen Talât Paşa, “Hâtırat”ında hâdiseden şöyle bahseder:

“Adana hâdiselerini müteâkip dahiliye nâzırı oldum. Bütün arzu ve hedefim muhtelif milliyetleri, bilhassa Ermeni ve Türkleri bir dostluk bağı ile birleştirmekti. Adana hâdiseleri hakkında tahkikat evrâkını dikkatle tetkik ettim. Hâdiselerin Ermeniler tarafından tahrik edilmiş olduğu, tahkikat komisyonu âzâsı olan Ermenilerin şahâdeti ile de teeyyüd ediyordu. Komisyon âzâsından biri olan Agop Babikyan Efendi bunu bizzat bana da itiraf etti. Adana hâdiseleri 31 Mart’ta vuku bulmuştur. Tâkip edilen maksadın, halk kitlelerinin taassubunu tahrik ederek katliama sebebiyet vermek sûretiyle Avrupa’nın dikkat nazarlarını üstlerine çekmek ve Kilikya’da muhtar bir Ermeni birliği vücuda getirmek olduğunda şüphe yoktu.”

Yine komiteciler Türk-Ermeni kavimleri arasında hâdiseler çıkarmak için tertipler kuruyorlardı. Ayrıca Ermenilerden komiteye yardım topluyorlar, vermek istemeyenleri tehdit ediyorlar, gerekirse dövüyor hatta öldürüyorlardı. Bu nevî hâdiselerin çok olduğu Bitlis vilâyetindeki Ermenilerde Taşnaksutyunlar’a karşı bir hoşnutsuzluk başlamıştı. Fakat Taşnaksutyunlar’ın zorbalık ve baskılarına karşı koymak mümkün değildi. Bu yüzden birçok Ermeni katledilmekteydi.