Kyoto’da Bahar

Merhabalar, efendim… Söze nasıl ve neresinden başlayacağımı bilememekle beraber, konuyu bir ucundan tutup anlatmaya başlayacağım. Neyi mi anlatacağım? Tarihe şâhitlik ettiğimi düşündüğüm Kyoto Üniversitesi Ken’an Rifâî Tasavvuf Araştırmaları Merkezi’nin açılış törenini ve hissettiklerimi anlatmaya çalışacağım.

Japonya dünyanın bir ucu. Burada bir üniversite Kyoto Üniversitesi… Bir akademisyen olarak adını duymamak mümkün değil. Çalışma konularım olan Mikrobiyoloji, Moleküler Biyoloji ve Genetik alanlarında neredeyse dünyanın en iyileri arasında olan bir üniversiteye gidiyorum. Gidiş sebebim ise tamamen farklı. Asya–Afrika Bölge Çalışmaları Fakültesi altında kurulan Ken’an Rifâî Tasavvuf Araştırmaları Merkezi’nin açılış töreni var. Bundan 15-20 sene önce olsa bu duruma meslekî kariyerim açısından bakabilirdim; şimdi ise tek dileğim bu târihî hâdiseye şâhitlik etmek.

Burada soru şu: Bu hâdiseye şâhitlik etmek lûtfedildiyse, buradan ne öğrenmeliyim? Âlim Allah, hâdiselerin dili ile konuşur ve öğretir. Kyoto’ya vardığımızda neredeyse hepsi Türkçe bilen inanılmaz zarif ve edepli dostlar tarafından karşılandık. Hani aslında tanışıyormuşuz da uzun zamandır görüşmemişiz gibi içten karşıladılar. Misafirperver bir şekilde gönüllerini bizlere açtılar. Bu açılışa, kiraz çiçeklerinin açıldığı “Sakura” denilen 1-1,5 ay süren bahar bayramları da eşlik etti. Her şey bir bahar bayramı gibi, doğanın uyanışı gibi, İslâm tasavvufunun bu âleme uyanması gibi başladı ve devam etti, inşaallah sonsuza kadar da devam edecek.

Bu açılışta beni en çok etkileyen konuya gelince… Hz. Allah’ın, Rahman, Rahim, Kadir, Âlim gibi pek çok ismi var. Bu isimlerin ortaya çıkışları her seferinde çok farklı ve etkileyici. Bu merkezin açılışında da bunlar bambaşka bir heybetle karşıma çıktı. Amerika’nın en iyi üniversitelerinden North Carolina Üniversitesi’nde ilk kürsü kurulduğunda inanılmaz bir hâdisenin zuhura geldiğini düşünmüştüm. Sonra dünyanın en iyi 10 üniversitesi içinde yer alan Pekin Üniversitesi’nde ikinci kürsümüz kuruldu.

Gelelim Kyoto Üniversitesi’ne… Rektör yardımcısının anlatımıyla üniversitenin 9 tane Nobel ödülü vardı. Yani bu üniversitede çalışan 9 akademisyen Nobel ödülü almıştı. Yenilerde Amerika’daki çalışmaları ile Nobel ödülü alan Aziz Sancar Hoca’nın ülkemizde nasıl karşılandığını ve ülke olarak onunla ne kadar gurur duyduğumuzu hatırlayın. Bu üniversitede, bu ödülden 9 tane var. Niye bu konuya geldin derseniz söyleyeyim: Aziz Hoca’ya bir röportajında sormuşlar: “Türkiye’de sizden sonra kimlerin Nobel alacağını düşünürsünüz?” Hoca cevap olarak Türkiye’de bulunan iki öğrencisinin ismini vermiş. Bunların ikisi de benim çalıştığım üniversitede çalışıyor. Hatta biri benim bölümümde görevli bir arkadaşım. Ben ve diğer arkadaşlar bu röportajı okuyunca pek eğlenmiş, adı geçen arkadaş ile fotoğraf çektirmiştik. Olur da yarın öbür gün Nobel alırsa bizi hatırlasın diye. Sonra konuşmuştuk Aziz Hoca niye bu isimleri verdi diye. Bir arkadaşımız “öğrencilerinin kapasitesini biliyor da ondan” demişti. Haklıydı, bunu Kyoto’da anladım.

Koca sultan Ahmed er-Rifâî Hazretleri çok sayıda yazılı eser bırakmamış. Ken’an Rifâî Hazretleri’nin de yazılı eser sayısı çok değil. Öğrencisi Sâmiha Ayverdi’nin yazılı eser sayısı 40’tan fazla. Ken’an Rifâî Hazretleri bir sohbetinde “Sâmiha bizim yolumuzu kitapları ile ayakta tutacak” buyurmuşlar; başka bir sohbet esnasında “Bir gün tasavvuf akademilerde okutulacak” demişler. Tam bu noktada Sâmiha Ayverdi’nin öğrencisine bakıyoruz: Cemâlnur Sargut… Kitaplarının sayısı şimdilik 35 civarında. İnşaallah Allah ömür verirse daha da artacak. Buna ek olarak, Amerika’da North Carolina Üniversitesi’nde, Çin’de Pekin Üniversitesi’nde, İstanbul’da Üsküdar Üniversitesi’nde ve Japonya’da Kyoto Üniversitesi’nde kurulmasına vesile olduğu şimdilik dört tasavvufî akademik birim var.

Gelelim yazının sonuç kısmına… İşte tam da bu târihî açılışta, edep ederek ve inşaallah öğrencisiyimdir diye niyazda bulunduğum Cemâlnur Anneme, hocama lâyık olabilmek, bu nimetin lûtfunu bilmek için ne yapmak lâzım? Ahmed er-Rifâî Hazretleri’ne bihakkın lâyık olmuş mükemmel bir öğrenci Ken’an Rifâî Hazretleri, O’na bihakkın lâyık olmuş olağanüstü bir öğrenci Sâmiha Ayverdi, O’na bihakkın lâyık olmuş eşsiz bir öğrenci Cemâlnur Sargut, Cemâlnur Annemin inşaallah öğrencileri olan bizlere gelince… Nasıl lâyık olabiliriz ya da lâyık olabilir miyiz? Bilemiyorum. Sadece nefes almadan, bihakkın çalışmamız ve hizmet etmemiz gerektiğini tam da bu açılışta iliklerime kadar, her zerremde hissettiğimi ve titrediğimi biliyorum. Rabbim yanımızda ve yardımcımız olsun.

The following two tabs change content below.

Yosun Mater

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın