Yaralı Yüz

Yaralı Yüz (Scarface) filminde en etkilendiğim sahnelerden biridir: Tony Montana gittiği lüks restoranda karısıyla kavga edip rezâlet çıkardıktan sonra esefle bakan insanlara şöyle hitap eder:

“…Sizin benim gibi insanlara ihtiyacınız var. O kahrolası parmaklarınızı bana doğrultup ‘İşte kötü adam’ diyebilmek için benim gibi insanlara ihtiyacınız var. Bu durumda siz ne olmuş oluyorsunuz? İyi insanlar mı?”

Küba’dan bir tekneyle kaçak giriş yaptığı Florida’da kısa sürede en büyük uyuşturucu patronlarından biri hâline gelen Tony, sonunda kendisinin de rahatsız olduğu bir hayatın ortasından etrafındakilere böyle bağırmaktadır. Etrafındakiler kimdir? İşte söylemek istediklerim tam da burada başlıyor…

Yezid’in Hz. Hüseyin Efendimizi ve silâhsız ailesini çok az insanın muhayyilesine sığabilecek bir mezâlimle katlettiği Aşûre gününü geride bıraktık. Bu olayın acı hâtırası hepimizin üzerinde bir hüzün bıraktı. Bu olayı tekrar düşündük. Yezid’in nasıl da zâlim olduğunu, insanlığın en çok utanacağı olayı gerçekleştirdiğini düşündük. Ona lânet ettik, böyle bir hâinliği, hele de Hüseyin Efendimiz gibi bir cemâl sultânına karşı nasıl da yapabildi diye düşündük. Ama farkında olmadan Yezid bize huzur verdi:  Biz onun kadar kötü değildik.

Tıpkı birkaç sene önce çokça konuşulan cinâyet davasında yargılanan Cem Garipoğlu gibi. Nasıl da mâsum bir genç kızı katletmiş, cesedini parçalara ayırmış ve çöp konteynerlerine atmıştı? Şüphesiz biz onun kadar da kötü değildik.  Biz şüphesiz Hitler kadar da kötü değiliz. Hatta biz, hapishaneleri dolduran kimseler kadar da kötü değiliz. Ancak üzerinde durmaya bile değmeyecek kusurlarımız var, onları da affedicilerin en affedicisi olan Allah (c.c.) affeder diye düşünüyoruz.

Cem’in annesinin bir gazeteye söylediği şu sözler üzerinde durulmaya değer: “Bir gün öncesinde aklımızın ucundan bile geçmeyecek bir olayın içinde bulduk kendimizi…” Ben Cem’in de bu olaylar olmadan bir gün önce Yezid hakkında bizler gibi düşündüğüne inanıyorum. Ama mukadderat, onun içindeki Yezid nüvesini fiiliyâta geçirdi. Olay günü tam olarak neler olduğunu bilmiyoruz. Belki kendisine de sorsanız, olanların mantıklı bir açıklamasını yapamayacaktır. Ne olduysa oldu, sonunda o da “iyi” insanlara huzur verenler sınıfına dâhil oldu genç yaşında.

Çok şükür, her an olmasa da bazı zamanlar Yezid’den aşağı kalmayan bir canavarın içimde uyukladığının farkına varıyorum. Efendim üzerimden elini bir an çekse, o sırada kader çarkları, mukadder olanı gerçekleştirmek üzere dönmeye başlasa, ben de diğer insanlara huzur verenlerden biri olurum. Bunu engellemek için en küçük bir şansım yok. Bunun şu ana kadar gerçekleşmemiş olması beni ne iyi ne de kötü olarak tanımlamaya yetmez. Efendimizin şu sözleri belki de buna işâret etmektedir: “Rahmân’ın iki parmağı arasında olmayan bir kalb yoktur. Allah dilerse onu doğru yola sevkeder, dilerse şaşırtır!” Şimdi söyleyin: Hangimiz Yezid’den daha iyiyiz?

Tony Montana’nın kime seslendiğini şimdi anlıyorum. Restoranın orta yerindeki masasından öfkeyle bana bakıyor. Utanarak yemeğime devam ediyorum, ondan tarafa bakmamaya çalışıyorum. Diğer müşteriler de benim gibi kendi işine bakıyor.

İçimizdeki Yezid’den utanç duyuyoruz…

The following two tabs change content below.

Hüseyin Gökhan

1976'da İstanbul'da doğmuşum. Kimya mühendisliğinden mezun olduktan sonra doktora öğrenimimi görmek üzere Amerika'ya gittim. Tasavvufla ilk tanışmam, New York'ta yaşayan hocam Ferihe Cerrahi Hanımefendi sayesinde oldu. Türkiye'ye döndükten sonra kendileri beni Cemalnur Sargut Hanımefendi'ye teslim ettiler. Bu değerli hanımefendilerin öğrencisi olabilmeyi hayatımdaki en büyük kazanç olarak görüyorum. İslam'ı doğru anlamanın yolunun Hz. Muhammed'i tanımaya çalışmak olduğunu, bunun için de bir mürşidin sohbetinde olmanın gerektiğini düşünüyorum. Talebe olmaktan aldığım zevki Her Nefes dergisinde yazdığım yazılarımla paylaşmaya gayret ediyorum.

Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın