Sohbetler (Temmuz 2013)
Semîha Hanım:
– Mecnun, Leylâ’ya giderken, zevk ve istiğrakının ziyâdeliğinden, devesinin yularını bırakır, deve de yavrusunun bulunduğu şehre dönermiş. Mecnun bu ters gidişle kendine gelince bir daha dalmamak
için karar verirse deyine ihtiyar sız olarak kendinden geçince, deve tekrar geri dönermiş. Nihayet Mecnun, başka çâre olmadığını anlayarak deveden atlayıp Leylâ’nın tarafına yaya olarak gitmiş:
– “Öyledir. Vücut devesi insanı dâima dünyâya, nefsinin îcaplarına çeker. Mademki kâh şuraya kâh buraya çekiyor, o halde sen de onu terket… Şeytan nedir? Seni dünyâya, nefsinin arzularına çeken her şey şeytandır. Enbiyâ ve evliya ise seni Allah’a, Hak tarafına çeker.”
Semîha Hanım:
– Mecnûn ‘u kendinden geçiren Leylâ olduğu halde deve yine onu yolundan geri döndürüyor.
– “Bu hal, müridin ilk zamanlarına, iptidâ-i hâline benzer. Mürit o zaman mürşidinden sâde lûtuf bekler, dâima hoşlanmak ister. Halbuki ne lûtuftan şâd ol, ne de kahırdan incin ki dervişlik budur işte.”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 206)
***
“Beşer, ne eski filozofların dediği gibi Allah’tır, ne de yenilerin dediği gibi “sur homme” yâni insan üstüdür. Beşer Allah olamaz. Bak ne diyoruz:
Ey mazhar-ı mürşitte tecellî eden Allah!
Fakat o kimsenin vücûdunu ilâhî tecelliyat yakmış, yâni kalıbını, cismini, benliğini kendinde fânî etmişse, o vakit beşer Hak’la bakî olmuş, ondan Hak tecellî etmiştir. Güneşin zuhûrunda idâre kandili hükümsüz kalır.”
– Peki efendim, bu dâimî tecellî o zâtın cismine zarar vermez mi? Yâni bu tecellî ile yanıp harap olmaz mı?
– “O kimse bu tecellîden esâsen yanmıştır da ondan sonra o hâle mazhar olmuştur. Artık onun yanacak yeri olur mu? Gerçi o zâtın ortada bir bedeni vardır, fakat varlığından eser kalmamıştır.”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 23)
***
Münîre Hanımefendi, kardeşlerimizden birinin, herhangi müşkül ânında, Hocamızın maneviyâtını rahatsız etmemek için Server Beyefendiden istimdat ettiğini söyledi:
– “Rahatsız etmek ne demek? Bu fikri neden tashih etmediniz? Mürşit demek, sâde onun kalıbı demek değildir ki… onun maneviyâtı hudutsuzdur. Zâhir başka, bâtın başka… bir kimsenin, mürşidinin maneviyâtından yardım dilemesi, zâhiren bir istekte bulunması bir iş teklif etmesi gibi değildir ki rahatsızlık bahis mevzuu olsun…”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 185-185)
***
Ken'an Rifâî
Son Yazıları: Ken'an Rifâî (Profiline git)
- Sohbetler (Ekim-Kasım-Aralık 2018) - 31 Aralık 2018
- Sohbetler (Temmuz-Ağustos-Eylül 2018) - 2 Ağustos 2018
- Sohbetler (Nisan-Mayıs-Haziran 2018) - 7 Haziran 2018
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!