Yazılar

Kadın Değil, Er!

Râbia el-Adeviyye 8. asırda yaşamış Basralı meşhur kadın sûfîdir. İslâm coğrafyasında bilindiği kadar, Batı’da da ilk çalışılan ve en çok bilinen kadın sûfîlerdendir. O, dünyevî olanı terk etme anlayışı ile ilâhî aşk anlayışını birleştirmiş ve böylece dönemindeki diğer sûfîlerden farklı bir yol izlemiştir.

Râbia el-Adeviyye hakkında en kapsamlı bilgileri aktaran Ferîdüddin Attâr’dır. Bu yazıda Attâr’ın “Tezkiretü’l Evliyâ” adlı eserinden bazı menkıbelerine yer vereceğim.

Râbia, dönemindeki zâhidlerin yolunu tutarak dünyevî olan her şeyi terk etmiş, ibâdet ve taat ile Allah yolunu tutmuştur. Fakat bu yolda o kadar ilerlemiştir ki, yapan ve yaptıranın Allah olduğunu ve niyaz edilecek tek mercinin Allah olduğunu her hâli ile göstermiştir. Bir menkıbesinde Râbia, hac için çölü geçer, bu arada yükünü taşıyan merkebi ölür. Etrafındakiler eşyasını taşımak istese de o buna karşı çıkar ve “Ben yola çıkarken size tevekkül etmiş değildim. Yolunuza devam ediniz” der. Bir yandan da Allah’a nazla niyaz eder. Bu niyazın sonunda merkebi ayağa kalkar ve Râbia’nın yükünü taşımaya devam eder.

İlâhî aşk ile aşk kesilmiş olan Râbia, bir menkıbede halvethânede huşû ile ibâdet eder ve uyuyakalır. Gözüne bir çöp girmesine rağmen, gark olduğu ilâhî aşk ile bunu hiç hissetmez. Hz. Râbia, bu aşk ve tevekkül ile hiçlik makamına erişmiştir. O’na, bu dereceye ve hiçlik makamına nasıl eriştiğini sorarlar. Râbia, bulunan ve mevcut olan her şeyi O’nun uğrunda kaybetmekle eriştiğini söyler. Yani artık ikilik kalkmıştır. Kendisine evlenmek isteyip istemediği sorulunca şöyle der: “Nikâh akdi vücudu olanlar hakkında bahis konusudur. Burada vücud nerede? Zîra ben, ben olarak var değilim, O olarak varım, O’nun hükmünün gölgesindeyim, nişanın (ve hitbenin) de ondan olması lazımdır.”

Attâr, Hz. Râbia’nın Meryem-i Safiyye’ye nâib bulunan, erenler nezdinde kabul gören bir zat olduğunu söylemiştir. Neden bir kadın erenler nezdinde kabul görür sorusu sorulacak olursa da, “Allah sizin sûretinize bakmaz” hadisi ile cevap verir ve devam eder: “Ameller sûrete göre değil, niyete göredir … Dinin üçte birini Hz. Ayşe’den almak câiz ise, onun haleflerinden, yani veli hanımlardan dini öğrenmek ve feyz almak da câizdir … Allah yolunda bir kadın er olursa, artık ona kadın denilemez. Nitekim Abbase-i Tusi yarın Arasat’ta Allah ‘Ey erler!’ diye nidâ ettiği zaman, bu saffa ilk adım atacak kişi Hz. Meryem’dir” demiştir.

Kısacası, vücudunu aşk ateşi ile yakmış yok etmiş, dünya nimetlerinden medet ummamış, rızâ ve tevekkülün son noktasına gelmiş zatların sûretlerine bakılmaz. Erkek veya kadın olarak yaratılsalar da, asıl önemli olan onların er olup olmamalarıdır.