Er-Rahman, er-Rahiym

-Anne!

Arabada oturmuş, Rânâ’nın gelmesini bekliyorum. Küçük oğlumuz uykusundan uyanır uyanmaz annesini istiyor. Sâkin bir sesle tekrar:

-Anne!

-Oğlum, annen doktora kadar gitti, şimdi gelecek.

-Annee! (sesin şiddeti biraz daha artıyor)

-Oğlum, annen beş dakikaya gelecek, merak etme.

Sesi titremeye başlıyor:

-Anne!

-Oğlum, baban burada işte, neyine yetmiyor?

Artık hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. Çok şükür, çok geçmeden annesi geliyor. Böylece bir çocuğun en büyük ihtiyacı karşılanmış oluyor…

Ne kadar çağırırlarsa çağırsınlar, ne kadar ağlarlarsa ağlasınlar anneleri hiçbir zaman gelmeyecek çocuklar geldi aklıma. O çocukların en gariplerinden biri hayata gözlerini babasız açan, daha çok küçük bir yaşta da anacığından mahrum kalan Efendimiz’dir şüphesiz. Hele de ailenin, şecerenin çok önemli olduğu bir devirde tek başına kalmış bir çocuk… İstediği kadar “Anne!” desin, annesi gelemeyecek.

Oysa Rabbi ona“Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım” buyurmuş. Onu kimseleri çağırmadığı “Habibi!”, “sevgilim!” hitâbıyla çağırmış. Böylesine sevdiği kulunu en büyük ve en temel ihtiyacı olan annesinden mahrum bırakması revâ mı?

Şüphesiz Allah, Rahman ve Rahim’dir. O, hem korur, hem de koruyuculuğunu bildirir. Fakat Allah’ın koruyuculuğu, bizim akıl edemediğimiz şekillerde zuhur ediyor. Bu rahmeti, şefkati en güzel algılayabilecek insan da Peygamberimiz olduğu için, onun hem babasız hem de annesiz büyümesinin hikmetini düşünmemiz gerek.

İnsan bu dünyaya gelmeden ana rahminde muhâfaza edilir. Dünyaya gözünü açar açmaz ona mükellef bakım, besin ve tüm koruyucu ilâçlar anasının sütü vâsıtasıyla verilir. Onun fizyolojik gelişimi bir yana, mânevî ve psikolojik olarak da dengede olması için anasının kokusunu, sesini duyması icab eder. Tüm bu saydıklarımızı tedârik eden çocuklar hem sağlıklı, hem mutlu, hem de özgüveni yüksek olurlar.

Özüne inersek annenin çocuğuna gösterdiği tüm şefkat, koruyuculuk, sevgi Allah’ın “Rahim” isminde saklıdır.

Rahman olan Allah, her kulunun rızkını verir. O ne kadar isyanda da olsa, rabbini bilmiyor da olsa, rızkı eksiksiz olarak verilir. Rahman ismi bunu garanti eder. Fakat Rahman isminin farkında olmayan, kendini sahipsiz, başıboş zannedenler, bu rızıklandırmanın Allah’ın tasarrufunda olduğunu, kendilerinin de mutlak bir koruma altında olduklarını anlayamazlar.

Hz. Peygamberimiz’in bizlerden en büyük farkı, bu korumanın tam anlamıyla farkında olmasıydı. O, Rahman isminin farkında olduğu için, Rahim ismini de yaşayabiliyordu. Dolayısıyla kimseden korkusu, herhangi bir dertten beisi yoktu. O, yetim olmasına karşın, âdetâ sürekli anasının kucağında emzirilen bir çocuk gibi güvende, ve güvende olduğunun bilincindeydi.

Rahman ve Rahim esmâsından bîhaber olanlar bunun sırrına eremediler. Onun hayatını inceleyen bir müşrik, incelemesinin sonunda “Muhammed (s.a.s.) sonsuz bir özgüvene sahipti. Fakat bu özgüvenin sırrını kimse bilemedi. Bu sırrı kendisiyle birlikte götürdü” yorumunu yapmış. Halbuki o annelerin güç aldığı Rahim isminin sahibinden başkasına hiç güvenmedi.  Salât ve selâm dâim üzerine olsun…

The following two tabs change content below.

Hüseyin Gökhan

1976'da İstanbul'da doğmuşum. Kimya mühendisliğinden mezun olduktan sonra doktora öğrenimimi görmek üzere Amerika'ya gittim. Tasavvufla ilk tanışmam, New York'ta yaşayan hocam Ferihe Cerrahi Hanımefendi sayesinde oldu. Türkiye'ye döndükten sonra kendileri beni Cemalnur Sargut Hanımefendi'ye teslim ettiler. Bu değerli hanımefendilerin öğrencisi olabilmeyi hayatımdaki en büyük kazanç olarak görüyorum. İslam'ı doğru anlamanın yolunun Hz. Muhammed'i tanımaya çalışmak olduğunu, bunun için de bir mürşidin sohbetinde olmanın gerektiğini düşünüyorum. Talebe olmaktan aldığım zevki Her Nefes dergisinde yazdığım yazılarımla paylaşmaya gayret ediyorum.

Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın