Ateş Adam
Son birkaç akşamdır mahallemizde sokak festivali düzenleniyor. Sokağın farklı noktalarında dünyanın değişik yerlerinden gelen cambazlar, sihirbazlar, palyaçolar daha çok çocuklara yönelik gösteriler yapıyorlar. Birkaç gündür çocukları eğlendirme bahanesiyle ben de bu farklı yetenekleri seyretme fırsatı buldum. Baba olmanın en büyük faydalarından biri de bu: Kimseye hissettirmeden çocukluğa geri dönebiliyorsunuz.
İsveçli “Koca Vik” eline ne geçirirse müzik yapabiliyor. Bir yandan boya kutularıyla muazzam bir davul solosu yaparken, bir yandan da tek eliyle zekâ küpünü çözebiliyor, hem de gözleri bağlı bir şekilde! “Damalı Adam” iki metre yüksekliğinde bir mono-siklete binerken, bir yandan seyircilerin verdiği ayakkabı, çanta, sopa gibi eşyaları havada çevirebiliyor. “Charlie Chaplin” ise bizi siyah-beyaz sessiz filmlerin zamanına geri götürürken kahkahalara boğdu. Biraz önce ise çocuklarla beraber “Ateş Adam”ın gösterisini seyrettik.
Ateş Adam’ın uzmanlığı, meşaleleri havada çevirmek. Aynı anda yanan dört beş tane meşaleyi havaya atıp farklı tertiplerde çevirerek harika bir gösteri yapıyor. Gösterisi sırasında seyirciyle çok güzel iletişim kuran bu Kanadalı sanatçı, bize bir yandan nasıl “Ateş Adam” olduğunu anlattı. Gösteriden çok hikâyesi ilgimi çekti. Hakikaten birkaç gündür bu farklı yeteneklerin bu yolu nasıl seçtiklerini, sokak göstericisi olmak için hangi merhalelerden geçtiklerini merak ediyordum.
Ateş Adam anlatmaya başladı: “Biliyor musunuz ben nasıl ateş adam oldum? İşte soru bu! Bana en çok sorulan ikinci soru bu; birincisi ‘kaç kere yandın?’ oluyor genelde… Küçükken bir akrobasi öğretmenim vardı. Bana şöyle dedi: ‘Ateş Adam, başarılı olmak istiyor musun? O zaman sadece bir şeyde çok çok iyi ol.’ Ben de onun dediğini dinledim.” Bunları söyledikten sonra Ateş Adam elindeki sopayı iki parmağı arasında çevirmeye başladı. Bu, görünüşte zor hareketi öyle âhenkli yapıyordu ki sanki zor bir şey yapmıyormuş zannederdiniz. Sonra devam etti: “İşte benim seçtiğim bu oldu. Bu sopayı belki bin saat çevirmişimdir. Şüphesiz çok kez yere düşürdüm. Ama çevirmeye devam ettim. Sonra kendime başka bir hedef belirledim. Ve hepsini üst üste koyunca güzel bir pastaya benzedi.” Sonra elindeki meşaleyi ters çevirerek meşalenin sapını yakmaya başladı. Biraz hüzünlenen sesiyle “Sonra da egomu yaktım. En zoru da budur işte.” dedi.
İlk bakışta sıradışı hayatı ile insanlara dudak büktüren Ateş Adam, bu anlattıklarından sonra bende derin bir saygı uyandırdı. Öyle ya, herkes avukat, öğretmen, mühendis olsa dünyanın tadı tuzu nerede kalır? Birinin de “Ateş Adam” olması gerekiyordu ve o bu görevi üstlenmişti. Görevini lâyıkıyla yerine getirmek için de belki de değme mühendislerden, doktorlardan ziyade çalışmıştı.
Gösteri bitince alkışlayan tüm seyircilere, ve sokakta yürüyen yüzlerce farklı insana baktım. Zâhiren belli olmasa da, hepsinin Allah’ın ilminde isimleri var. Hepsi de bu dünyayı tamamlayan bir renk, bir unsur. Hepsi de en az “Ateş Adam” kadar önemli.
Evet, hepimiz çok kıymetli ve çok önemliyiz. Allah bizlere değer vererek hepimizi var etmiş. Bu teveccühün kıymetini anlayabilir miyiz, bilemiyorum. Yapabileceğimiz şey, boyandığımız renklere sahip çıkmak. Boyayan sanatçıyı düşünerek, belki kendimize olmasa bile tablonun tümüne huşû ile bakabilmeliyiz.
Hüseyin Gökhan
Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)
- Kayınbabam Ameer Raschid - 31 Aralık 2018
- “FUAT SEZGİN HOCA” - 2 Ağustos 2018
- Kur’an Ayı Ramazan - 7 Haziran 2018
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!