Allahu’s-Samed

Her Ramazan Allah’ı görmeye çalışırım. Bir türlü beceremedim şimdiye kadar ama hep aklımdadır bu ihtimal. Belki sizler de duymuşsunuzdur: Hz. Musa Allah’ı görmek isteyince Rabbi ona bunun mümkün olmadığını, aradaki 70 bin perdenin buna mâni olacağını buyurmuştur. Bu nimete ancak habîbinin ümmetinin nâil olacağını haber vermiştir. Ramazan ayında gündüzlerini oruçlu geçiren müminlere iftar vakti oruçlarını açtıklarında rablerinin bizzat tecelli edeceği vaadedilmiştir.

Ben de zaman zaman iftar sofralarında gözlerimi kapatıp o anı tüm varlığımla yaşamaya gayret ederim. Ezanı duyduktan sonra besmele çekip zeytin, hurma, su, tuz, o sırada ne nasip olmuşsa ağzıma atıveririm. Heyhat! Şimdiye kadar Rabb’imin tecellisinin farkına varamadım.

Allah Samed’dir, yani kâim olmak için dışarıdan bir kuvvete, yardıma ihtiyaçtan ihtiyaç duymaktan berîdir. O zâtı ile tamdır, O’nun tamamlanması, ya da desteklenmesi gibi bir mefhum söz konusu edilemez. Herhangi bir rızıkla rızıklanmaz, yeme içmeden münezzehtir. Hüviyet sahibi ancak O’dur, Hû O’dur. Onunla beraber başka hiçbir şeyin varlığından söz edilemez. Onunla beraber bir varlıktan söz edilemeyeceği için O’nu görmek, felsefî ya da tasavvur edilebilecek diğer tüm anlamlarda abesle iştigâl olur. Öyleyse O’nun tecellîsini oruçlu müminler nasıl görebilir?

Mâlum, oruç diğerlerinden çok farklı özellikleri olan bir ibâdet… Hz. Allah her ibâdetin bir mükâfâtının olduğunu, fakat orucun karşılığını bizzat vereceğini buyurmuştur. Harama el uzatmayan mümin, oruç sırasında haramların haricinde helâl dahi olsa ne bir yiyecek içeceğe, ne de cinsel münâsebete yaklaşmaz. İşyerinde kafamı dağıtmak için çay içemediğim, karnım zil çaldığında yemeğe inemediğim zaman hayatımda yeme içmenin ne büyük yer kapladığının farkına varırım. Bir yandan da Allah’a verdiğim bir söz, yani oruca niyetim sayesinde bu nimetlere yaklaşmayı aklıma dahi getirmemem beni hayretlere düşürür. Bu ibâdet sırasında maddî rızıklara ne kadar muhtaç olduğumuzun farkına varıyoruz. Fakat tam tersine, bir yandan da yeme içmenin hayatın merkezinde olmadığını yaşayarek tecrübe ediyoruz. İnsanın var edilme sebebinin dünyevi rızıklanmanın dışında bir şey olduğu gerçeğini yaşıyor oruç tutanlar.

Allah bize hayatımız boyunca nimet yağdırır. Ancak O’na kulluk edenler yakînlerini arttırarak bu nimetlerin farkına varabilirler. Her sabah uyanabilmenin, yemenin, içmenin, nefes alabilmenin, hatta tuvalete çıkabilme nimetinin dahi kıymetini bilemeden ömrümü tükettiğimi düşünüyorum. Bu istîdatta olan bu fakir Ramazan nimetinin, oruç nimetinin kıymetini nereden bilsin?

Allah verdiği söze sâdıktır. Şüphesiz bu Ramazan da, her Ramazan’da olduğu üzere bazı oruçlu kullarına tecelli edecektir. Yemeyi içmeyi dahi sadece O emrettiği için îfâ eden, nefsinin emrinden kurtulmuş, Allah’ın güzel ahlâkına boyanmış, O’nun sıfatlarıyla sıfatlanmış “kul”ları bu Ramazan ayında rablerinin tecelligâhı olacaklar. İhtimâl odur ki onlar, “Samed” ismini Allah’la bizzat yaşayacaklar.

Belki o tecelligâhlardan biriyle iftarda beraber olmak nasîb olur mu bu Ramazan?

The following two tabs change content below.

Hüseyin Gökhan

1976'da İstanbul'da doğmuşum. Kimya mühendisliğinden mezun olduktan sonra doktora öğrenimimi görmek üzere Amerika'ya gittim. Tasavvufla ilk tanışmam, New York'ta yaşayan hocam Ferihe Cerrahi Hanımefendi sayesinde oldu. Türkiye'ye döndükten sonra kendileri beni Cemalnur Sargut Hanımefendi'ye teslim ettiler. Bu değerli hanımefendilerin öğrencisi olabilmeyi hayatımdaki en büyük kazanç olarak görüyorum. İslam'ı doğru anlamanın yolunun Hz. Muhammed'i tanımaya çalışmak olduğunu, bunun için de bir mürşidin sohbetinde olmanın gerektiğini düşünüyorum. Talebe olmaktan aldığım zevki Her Nefes dergisinde yazdığım yazılarımla paylaşmaya gayret ediyorum.

Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın