Allah’ın Askeri

Adım Omid Safi. Kuzey Karolayna’da yaşayan İranlı bir Amerikalı’yım. Gazze’ye destek veriyorum çünkü ben bir insanım ve hiçbir insan Filistin halkının yaşamaya zorlandığı şartlarda yaşamamalıdır.
Filistinlilerin içinde bulunduğu zor durumla yakından ilgileniyorum çünkü ben bir insanım ve derûnumda biliyorum ki hepimiz özgür olana dek hiçbirimiz tam anlamıyla özgür olamayız.
Son nefesime kadar özgür Filistin’i görmek için çalışacağım çünkü hiçbir insan hiçbir zaman, ama hiçbir zaman işgal altında yaşamamalıdır.
Hepimiz kalplerimizin derinliklerinde biliyoruz ki bizim özgür olmamız için başkalarının esâret altında olmasına gerek yok ve hepimiz aynı anda özgür olabiliriz. Hepimiz birbirimize bağlıyız.
Bırakalım sevgi ve adâlet biribirine karışsın, bırakalım tüm dağların tepelerinden hak çığ gibi yuvarlansın, tâ ki tüm vadiler onunla dolsun.
Hz. İbrahim’in evlâtları yeniden beraberce yaşayabilsin, beraberce sevebilsin, beraberce ibâdet edebilsin. Kudüs tekrar isminin mânâsının, kutsal şehirliğin liyâkatini yaşayabilsin.
Herkes için #Barış&Sevgi. Hiç kimse için zulüm…

Mahmud Derviş’ten bir şiir:
Biz Filistinliler “umut” denilen, şifâsı olmayan bir hastalıktan muzdaribiz.
Özgürlük ve bağımsızlık için umut…
Hiçbirimizin ne kahraman ne de kurban olduğu normal bir hayat için umut…
Çocuklarımızın tehlikesiz bir şekilde okula gitmeleri için umut…
Hâmile bir kadının bir askerî kontrol noktasının önünde ölü bir çocuk değil,
Hastanede, canlı bir çocuk doğurabilmesi için umut…
Şâirlerimizin kırmızının güzelliğini güllerde görebilmeleri için umut… Akan kanda değil…
Bu vatanın isminin gerçek mânâsına kavuşabilmesi, tekrar “umut ve barış ülkesi” olabilmesi için umut…
Bizlerle bu umûdun bayrağını taşıdığınız için hepinize teşekkürler.
***
Son zamanlarda sosyal paylaşım sitelerine pek girmiyorum. Fakat geçenlerde bir Amerikan haber sitesinde Cemâlnur Hocamızın en sevdiği öğrencilerinden Omid Safi hakkında yazılan menfî bir yazı okudum. Yazıda Duke Üniversitesi İslâmî Araştırmalar Merkezi Direktörlüğüne getirildiğinden, bunun çok önemli bir görev olduğundan ve pozisyonun milyonlarca dolar araştırma bütçesinin olduğundan bahsediliyordu. Bu İran asıllı Amerikalı’nın sosyal paylaşım hesabında bu göreve getirildikten sonra verimli, dönüştürücü ve hepsinden önemlisi faydalı ilim yapmak için elinden geleni yapacağını yazdığı söyleniyordu. Fakat söylediklerinin önünde “Allah izin verirse” mânâsında Arapça bir terim olan ‘inşaallah’ kelimesini kullanmıştı!
Yazının geri kalanında İsrail’in 1948’de Filistin’in Deir Yasin kasabasına yaptığı saldırıyı Omid’in Nazi’lerin Yahudi katliamına benzettiği ve bunun kabul edilemez bir antisemitizm örneği olduğu gösterilmeye çalışılıyordu. Bu tip antisemitist yorumlar yazabilen bir kişiye Duke Üniversitesi gibi muteber bir kurumda nasıl önemli bir görev verildiği sorgulanıyordu.
İlk işim, kapattığım hesabımı açarak sosyal paylaşım ağına girmek ve Omid’in paylaşımlarını okumak oldu. Yazımın başında bunlardan iki tanesini örnekledim. Onlarca yazı, haber ve fotoğrafı insanların Filistin’de neler olup bittiğini daha iyi anlayabilmesi için paylaşmış Omid. Belki fakir bu yazıyı yazarken o da bilgisayarının başına oturmuş bir şeyler daha ulaştırmaya çalışıyordur bizlere.
Amerika’da azımsanamayacak kadar büyük bir güce sahip olan İsrail lobisine ve bu lobinin finanstan akademiye, politikadan spora kadar her noktada büyük etkisine rağmen Omid’in Filistin’i destekleyen yazılar yazması takdire şâyandır. Edward Said’in sembolik dahî olsa İsrail’e fırlattığı taşın devamıdır bu yazılar. Omid’in hedefi, tıpkı Said’in taşı gibi kimsenin canını yakmak değil. Sayfasından alıntıladığım paylaşımlardaki gibi onun hedefi ancak ve ancak hak. Bunu yaparken de insanı özendiren dervişâne bir üslûp kullanıyor. İsrailli dahî olsa, farklı düşünceye sahip vicdan sahibi herkesi insanlığı kucaklamaya teşvîk ediyor. Bu tarz konuların genellikle kırıcı ve saldırgan atışmalara dönüştüğü sosyal paylaşım mecrâsında o, itidâli hiç kaybetmiyor.
Onun attığı bu şefkat taşları ise eninde sonunda en çok kendi canını yakabilir. Yukarıda bahsettiğim, hakkında yayınlanan taraflı makâleler ve daha birçok benzer silâh aracılığıyla onun akademik itibârını ve hakkıyla geldiği makamları elinden alabilirler. Fakat o gülümseyen yüzü, belki acı dolu vicdanıyla yapabildiği hiçbir şeyi esirgemiyor. Bunu yaparken de Allah’tan başka kimseden korkmuyor.
Sevgili Omid! Her ne kadar televizyonlarda teröristleri, zâlimleri, câhilleri İslâm dininin ideali olarak göstermeye çalışsalar da bizler Allah’ın ordularındaki gerçek neferlerin senin gibi cesur, senin gibi ahlâklı ve senin gibi insan olduklarını biliyoruz. Duâlarımız seninle ve savunduğun mazlumlarla beraber. Gazân mübârek olsun!

 

The following two tabs change content below.

Hüseyin Gökhan

1976'da İstanbul'da doğmuşum. Kimya mühendisliğinden mezun olduktan sonra doktora öğrenimimi görmek üzere Amerika'ya gittim. Tasavvufla ilk tanışmam, New York'ta yaşayan hocam Ferihe Cerrahi Hanımefendi sayesinde oldu. Türkiye'ye döndükten sonra kendileri beni Cemalnur Sargut Hanımefendi'ye teslim ettiler. Bu değerli hanımefendilerin öğrencisi olabilmeyi hayatımdaki en büyük kazanç olarak görüyorum. İslam'ı doğru anlamanın yolunun Hz. Muhammed'i tanımaya çalışmak olduğunu, bunun için de bir mürşidin sohbetinde olmanın gerektiğini düşünüyorum. Talebe olmaktan aldığım zevki Her Nefes dergisinde yazdığım yazılarımla paylaşmaya gayret ediyorum.

Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın