MODERN FİZİKTE VE İBN ARABÎ DÜŞÜNCESİNDE FİZİKSEL GERÇEKLİK, ZAMAN VE MEKÂN KAVRAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASI

 

Dış dünya (âlem, fiziksel gerçeklik) ve onun temel yapı taşları olan mekân ve zaman gibi kavramların mâhiyeti, bilen insanın zihninden bağımsız nesnel bir varlığa sahip olup olmadığı binlerce yıldır düşünürlerin tartışma konusudur. Fiziksel gerçekliğin tahkik edilmesinde genel olarak üç farklı yöntem kullanıldığını söyleyebiliriz: Deneysel (ampirik) araştırma, akıl yürütme (mantık kullanma) ve ruhânî (mânevî) tecrübelere dayanan sezgisel bilgi edinme. Dünyayı deneysel yöntemlerle araştırma ve temel işleyiş kurallarını belirleme vazifesini tarihsel olarak fizik bilimi üstlenmiştir. Akıl yürütme yöntemini felsefe, sezgisel yöntemi ise çeşitli mânevî-mistik okulların mensupları, İslâm’da ise sûfîler kullanmışlar. Son dönemlerde Hinduizm, Taoizm, Zen Budizm gibi Uzak Doğu düşünce okullarının genel öğretilerinin Batı dünyasının entelektüel çevrelerinde popülerleşmesi birçok bilim adamını bu öğretilerin yazılı metinlerini farklı açılardan incelemeye yönlendirmiş oldu ki, bu tür çalışmaların sonucunda eski zaman düşünürlerinin binlerce yıl önce ileri sürdüğü görüşlerle modern bilimin güncellenmiş en son fiziksel realite tanımı arasında hayret verici benzerlikler olduğu ortaya çıkarıldı.

Zaman ve mekân aslında nesnelerin ve olayların düzenliliği ile onların eşzamanlılığı ve ardışıklığı ile ilişkili kavramlardır; tanımlanmaları Antik Yunan döneminde başlamış, Platon ve Aristo’nun eserlerinde ise zirve bulmuştur. Tarih boyunca felsefe ve fizik ilminin bu alanda ürettiği tüm teorileri iki temel kategoride toplayabiliriz: a) Zaman ve mekânı maddeden bağımsız, mutlak olarak kabul edenler ve b) zaman ve mekânı maddî cisimlerin ve proseslerin varoluş şekli olarak kabul edenler, onların fiziksel gerçekliklerinin olmadığını iddia edenler. Her iki gruba ait olan teoriler hem felsefe hem fizik açısından son yıllarda çeşitli monografilerde çok defa ayrıntılı olarak tahlil edilmiş, bu konseptlerin birinin diğerinden üstün olmadığı ve her ikisinin de yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır. Lâkin, ta Antikçağ’da ortaya atılmış ve bilimin bu kadar gelişmesine rağmen hâlâ cevaplanamamış sorular vardır: Zaman ve mekân hareketten bağımsız olarak var mı? Zamanın akış hızı sâbit mi değişken mi? Her an sadece şimdiyi –ânı- yaşadığımıza göre geçmiş ve gelecek var mı, varsa nerede? Zaman tek boyutlu mu çok boyutlu mu? Zaman sürekli mi (sınırsız bölünebilir mi), yoksa ayrık mı? Evren kaç boyutludur ve onda hangi geometri geçerlidir? Modern Fiziğin Genel Görelilik, Kuantum Mekaniği, Süpersicim ve Holografik evren gibi meşhur teorilerinin yanısıra, akademik çevrelerce çok bilinmeyen son dönem Rus teorik fizikçilerinden N. A. Kozyrev’in “Zaman Teorisi”, G. İ. Şipov ve A. E. Akimov’unFiziksel Vakum Teorisi” de dahil günümüzde vardığı son noktada zaman, mekân, kütle ve determinizm gibi tüm temel klasik fizik kavramları anlamlarını kaybetmiş ve yerini gerçekliğin dinamik, ayrıştırılamayan, birbirine bağlı ve bölünemeyen birliğine vermiştir.

Bu bakış açısının karşılığı İslâm tasavvufunda Şeyh-i Ekber Muhyiddîn İbn Arabî’nin Vahdet-i Vücut düşüncesidir. Onun geliştirdiği kozmoloji ve zaman nazariyesi modern fizik ilminin zaman-mekânın bileşik olması, onların sadece bir hologram olabilme ihtimali, mekânın çok boyutluluğu gibi hipotezleri ile ciddi anlamda örtüşmektedir. Bilindiği üzere, sûfîler âlemi ve insanı anlamak için rasyonel aklı yetersiz görmüşler ve hakiki bilgiye –mârifete ulaştıracak idrak aracı olarak keşfî bilginin kaynağı olan kalbi kabul etmişler. Muhyiddîn İbn Arabî keşfî yöntemle ulaştığı bilgilere dayanarak zamanı, genel olarak, mümkün dünyaya ve bütün âleme nispeten var olmayan hayâlî bir sıfat olarak tanımlamış, buna rağmen sultan olarak nitelemiş ve onun bilgisini elde etmeyi en yüksek ilimlerden saymıştır.

İbn Arabî varlığın 4 temel unsuru olarak cevherü’l-süvar (öz, cevher), araz (cevherin sûreti), zaman ve mekânı gösterir. Ona göre, Allah dünyayı zamanın dışında yaratmıştır, ancak zaman dünyanın bir parçasıdır. Dünyadan önce sadece Allah vardı ve O’ndan gayrı hiçbir şey yoktu, zaman da yoktu, bu yüzden zamansal öncelik ve sonralık soruları burada geçersizdir. İbn Arabî zamanın Nefs-i Küllî’nin iki kuvvetinden oluştuğunu ve tabii zaman ve fevk-i tabii zaman olarak ikiye ayrıldığını söyler: İlki tabiatın altındadır, gök cisimlerinin hareketi ile ilişkilidir, ikincisi ise tabiatın ötesinde olan mânevî hallerin değişmesi şeklinde ortaya çıkar ve onun başlangıcı maddî dünyaya göre daha öncedir.

İbn Arabî’ye göre, sene (360 gün), ay (28 gün), hafta (7 gün) ve günden (24 saat) oluşan dört zaman dairesi dünya yaratıldığında Allah tarafından ayarlanan aslî zaman birimleridir. Gözlemlenen (takvimi) kamerî ayla ve yılla aradaki farklar, Ay’ın, Dünya’nın, Güneş’in ve diğer gezegenlerin çeşitli devirsel hareketlerinin ve çekim kuvvetlerinin birbirine etkisinden ortaya çıkmıştır. “Dünyadaki her şey İlâhî Sıfatlara dayanmak zorundadır” diyen İbn Arabî yaratılışın temel zaman dairesi olarak kaynağı Allah’ın 7 sıfatı olan haftayı gösterir. Haftanın günleri birbirinden farklıdır ve her güne bir İlâhî Sıfat hükmetmektedir. İlâhî hafta Pazar günü Semi sıfatı ile başlar, Pazartesi Hayat (Hay), Salı Basar, Çarşamba İrâde, Perşembe Kudret, Cuma İlim, Cumartesi ise Kelâm sıfatının hükmü altındadır ve adı “yevmü’l-ebed”dir. İbn Arabî yaratıcı haftayı bileşik olan zaman-mekânın temel birimi olarak kabul eder ve dünyanın altı ilâhî günde her an yeniden yaratıldığını ve sadece Cumartesi gününde sergilendiğini söyler. Her yaratılış haftasında sadece bir zaman-mekân noktası yaratılmaktadır, bu dünya resmi sonra insanın hayâline (berzahına) verilir, hayâlimiz birbirini tâkip eden resimleri kıyaslayarak her günü (anları) tertip eder ve hayâl bu değişimi (hareketi) zaman ve mekânda algılar. Ona göre, müşâhede ettiğimiz günlerin düzeni ile onların semâdaki asıl akışı aynı şey değildir, bizim günümüz Zodyak feleğinin dünya etrafındaki tam bir devri ile tanımlanır ve aslında İlâhî günlerin komplike bir şekilde sıralanmış toplamından oluşmuştur. Bu çok önemli bir husustur ve modern bilimde hiçbir karşılığı yoktur. İbn Arabî düşüncesinde tüm feleklerin tam bir devrine gün denilmektedir ki, bununla o feleğin dünyadaki mevcûdatı etkilediği zaman dilimi kast edilir.  O zaman çok sayda farklı günler vardır, en uzun gün gündüzü ve gecesi olmayan ve hiçbir zaman tekrar edilmeyen, sonsuz Dehr’dir. En küçük gün ise zamanın bölünmez en küçük süreci olan yevmü’l-ferd veya yevmü’l-şe’ndir ve o her anda (her lâhzada) bir dünyevî küresel güne eşittir. Her yevmü’l- şe’nde Allah dünyayı belli değişiklerle yeni bir sûrette tekrar yaratmaktadır (tecdid-i halk ilkesi) ve dünyadaki mevcûdatın varlığının gözlemlediğimiz sürekliliği aslında bir illüzyondur. İbn Arabî’ye göre, en küçük ferdî gün aynı zamanda Nefes günüdür, bütün evren Hakk’ın kelimeleri olarak Nefes-i Rahmânî tarafından tıpkı kelimelerin harflerden terkip edilmesi gibi tesis edilmiştir. Bu görüş tüm fiziksel âlemin hipotetik sicimlerin yarattığı titreşimlerden oluştuğunu öngören Sicim Teorisi ile ciddi benzerlikler sergilemektedir.

Enteresandır ki, Gelenekselci Okul’un kurucularından Rene Guenon da Veda öğretisine göre, mevcûdatı oluşturan 4 temel unsurun tek bir ana maddeden – Akaşa’dan (Etherden) türemiş olduğunu söyler. Akaşa tüm uzayı muhit olarak doldurmuştur ve temel niteliği sesle ilgili olmasıdır. Zamanın ölçülebilir hâle gelmesi için mekânla bir nevi kombine edilmesi gerekir ve bunun sonucu da harekettir. Hareket zamanın uzaysal ifadesidir diyebiliriz, duyular arasında ise bize zaman sezgisini veren özellikle işitmedir. Seslerin başlangıcı ve sonu var, süresi var, ama elle tutulup gözle görülen bir varlıkları yoktur. O zaman, sesler için mekânsal varlığı olmayıp sadece zamansal varlığı olan nesneler diyebiliriz. Einstein’in izâfiyet teorilerine göre, ışık hızıyla hareket eden nesneler için zaman akmaz, durağan olur, bu da ışığın zamansal varlığının olmadığı, sadece mekânsal varlığının olduğu anlamına gelir. Fiziksel cisimlerin hem mekânsal hem zamansal varlıkları vardır. Rüyalar, düşünceler ise zaman ve mekân ötesi nesneler gibi algılanabilir.

Bu alandaki araştırmalar İbn Arabî’nin geliştirdiği Varlık âlemi modelinin son dönem fizik teorilerinin ortaya attığı iddiaların neredeyse tamamını desteklediğini gösterir. Âlemin sadece duyularla ve salt rasyonel mantığa dayanan akılla algılanması sonucunda üretilen sayısız fizik ve felsefe teorilerinin karmaşasına karşılık keşfi bilgi net ve sistemli bir dünya görüşü sunuyor. Demek ki, çeşitli bilgi araçlarından alınan bilgiler onların doğru hiyerarşisi dikkate alınırsa birbiri ile çelişki oluşturmaz. Âlemi doğru anlamak için onların tümüne ihtiyacımız bulunmaktadır.

KAYNAKLAR

 

  • G. J. Whitrow. The Natural Philosophy of Time. Ruscaya çeviri, URSS Yayınevi, Moskova, 2003.
  • Lyublinsakaya L. N., Lepilin, C. V. Disiplinlerarası Araştırma Bağlamında Zamanla İlgili Felsefi Sorunlar. Progres-Tradisiya Yayınevi, Moskova, 2002.
  • F.,Çapra,  Fiziğin Tao’su. Çev. Kaan H. Ökten. Arıtan Yayınevi, İstanbul, 1991.
  • Michio Kaku. Hyperspace: A Scientific Odyssey Through Parallel Universes, Time Warps, and the 10th Dimension. ODTÜ Geliştirme Vakfı.
  • Greene Brian. Evrenin dokusu. Tübitak Yayınları. https://sbayraktar1.files.wordpress.com/2015/08/brian-greene-evrenin-dokusu.pdf
  • M. E. Kılıç, Şeyh-i Ekber. Sufi Kitap, İstanbul, 2010, s. 233-235
  • Muhammed Hacı Yusuf, İbn Arabî, Zaman ve Kozmoloji. Nefes Yayınevi, İstanbul, 2013. s. 95- 107, 110- 115, 117- 120, 125-138, 153-164, 169-171, 237-241.
  • M. E. Kılıç. İbnü’l Arabî. Diyanet İslam Ansiklopedisi, DİA: 1999, cilt: 20, s. 506
  • Muhyiddin İbn Arabî. Fütuhat-ı Mekkiye. Çev: Ekrem Demirli. Litera Yayıncılık, İstanbul, 2007.
  • Rene Guenon. Kadim Bilimler ve Bazı Modern Yanılgılar. İnsan Yayınları, İstanbul, 2003, s. 90-96.                                                

 

Saadet Mammadova’nın 1. Uluslararası Tasavvuf Araştırmaları Lisansüstü Öğrenci Sempozyumu’nda sunduğu bildirisinin özet versiyonudur. 

The following two tabs change content below.

Nefes Arşiv

Nefes Akademi; tasavvufî bilginin güvenilir kaynağı...
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın