Mûsıkîye Adanmış Bir Ömür
Hayat bir yolculuk! Dur-durak demeden ilerliyoruz… Mûsıkîşinas, besteci, şef Yusuf Ömürlü ile gönülden gönüle söyleşmek istiyoruz. Eski günlere doğru birlikte seyahate çıkıyoruz. Azığımız ise bir damla aşk! Peki, kimdir Yusuf Ömürlü? Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’nden Kubbealtı Akademisi’ne uzanan yolda, bir kültür elçisi. 80 yaşındaki çınar, günümüzdeki Klasik Türk Mûsıkîsinin değerli isimlerinden. Sanki gönlünün sesi eski kayıtlardan gelen. Yorumu, gözyaşlarınızı tutamayacağınız kadar etkileyici. Tasavvuf Müziği geleneğini yaşayan, yetiştirdiği değerli evlatları (Elif Ömürlü, Dilek Güldütuna, Emre Ömürlü) ile bu geleneğin yaşamasını sağlayan üstat.
Ergun Balcı’nın kaleme aldığı “Mûsıkîye Adanmış Bir Ömür” adlı kitap, Yusuf Ömürlü’nün hayatının kilometre taşlarını anlatıyor. Lâkin kitabı okumak başka, kendisinden hâdiselerin içyüzünü öğrenmek bir başka. Karar veriyoruz, biraraya gelip eski günlerden dem vurmaya. “Sohbet, öyle hemen olmaz.” diye söze başlıyor. “Her şeyin yeri ve zamanı var.” diyerek tatlı tatlı uyarıyor. Bakmayın; suskunluğuna dolmuş, taşıyor; coşkuyla bakıyor.
Zevkle İstanbul Erkek Lisesi’nde öğrenci olduğu günleri anlatmaya başlıyor. Sanki o günleri heyecanla yeniden yaşıyor: “Dört yol ağzı vardır… Oradan içeri doğru girince, karşına İstanbul Erkek Lisesi çıkar. Biraz ilerisinde de öğrenci lokali vardır. Arif Sami Toker, orada ders verirdi. 1950’li yılların sonuydu. Daha sonra da Arif Bey’in evine de gitmeye başladık. Gülhane Parkı’na gelmeden iki katlı ahşap evi vardı, bilmem hâlâ duruyor mu? Bu vesile ile tanıştığım Tanbûrî Haldun Bey, beni Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’ne götürdü. Orada Emin Ongan’dan çok şey öğrendim. Kısa sürede ilerledim. 1960 senesine kadar cemiyette kaldım. ‘Durumlar iyi değil.’ diyordum, ‘Haklısın!’ diyorlardı lâkin bir şey değişmiyordu. Sonra da çeşitli sebeplerle ayrılmak zorunda kaldım. Meselâ mûsıkîyi çok seviyordum ama mûsıkîden para kazanmayı düşünmedim. Meslek olarak mimârîyi seçtim ama mûsıkî hep gönlümdeydi. Akademi’de Özcan Ergiydiren, Erhan Altıntaş, Zeki Ermumcu ile bir araya gelirdik. Cerrahpaşa’da, Erhan’ın evinde buluşurduk. Çalışmalarda önce kulağa bakmak lazım ama ben bakmazdım. Tek istediğim mûsıkîydi. Çok yoruldum tabii, aynı eseri bir daha oku, bir daha oku… Sonra beni çağırdılar; Kubbealtı Akademisi’nde mûsıkî yapılsın istediler. Mûsıkîye ihtiyaç vardı, sanki beni bir anda kendilerine çektiler…”
Aşk içinde aşk… Öyle ki bir ömür, mûsıkî ile geçmiş. Kendini şanslı sayıyor, bizim de aynı tadı almamız için feyz veriyor. “İyi sesler dinlemek, eski eserleri bilmek gerek. Çocuklarım hep bu seslerle büyüdüler.” diyerek tohumdan meyveye insanoğlunun “emek” ve “sevgi” ile nasıl gelişeceğini anlatıyor. Bekir Sıdkı Sezgin’i anıyor. “Kaç kişi biliyor, kaç kişi tanıyor? Yazık, gerçekten yazık! Üzülüyorum…” derken bir anda hüzünleniyor. Zaman gelip geçerken genç nesli, mûsıkî ile tanıştırıp barıştırma yollarını arıyor. Uyarıyor: “Emek vermek gerek, sermaye gerek… Yeni nesile bu bilgileri aktarmak gerek. Nasıl olur bilmiyorum fakat bir an önce harekete geçmeli.”
Yusuf Ömürlü, geleneklerin önemini vurguluyor: “Çocuklara, ‘Şöyle yapın, böyle yapın!’ diye müdahale etmedim. Onlar ne gördülerse onu yaşıyorlar. Çok şükür, geleneklerimizi devam ettiriyorlar. Çok şükür, şimdi yaptığım işleri onlar devraldılar. Her zaman şükretmeli bu hayatta. Bak, her şey ezelî nasip. Ben teknik üniversiteye gidecekken, mimârîyi seçtim ve dostlarla biraraya geldim. Çağırmışlar demek. Sâmiha Ayverdi ile tanıştım. Çok şükür, bu günlere geldim. Kubbealtı, eğitim merkeziydi, evimdi, her şeyimdi. Dostluklar orada çok güzeldi. Her akşam bir arkadaşımızın evinde toplanırdık. Dostlarla iç içeydik. Küçük bir gruptuk. Az kişiydik ama birbirimize bağlıydık. Hizmet etmek çok önemlidir. Allah nasip etti, İlahiyat-ı Ken’ân adlı çalışmayı hazırlayabildik. Sanki bu dünyaya, bu iş için gelmişim. Hizmet, hizmet, hizmet… Sana söyleyeceğim budur. Sen de hizmet et!”
Genç yaşlarda şevk ile başlayan, ilerleyen yaşlarda ise mûsıkî olmadan yaşayamayan bir isim Yusuf Ömürlü. Mûsıkîye adanmış bir ömür onunkisi… Genç nesile ulaşma yollarını arıyor, Klasik Türk Mûsıkîsi’nin yeniden canlanması arzuluyor. Sanki bir hayat dersi veriyor; azimle hizmet etmenin önemini vurguluyor.