Şiir

Ölüm vakti gelmeden

Kıl namazı ey beden,

Zülf-i yâre değmeden…

Olmaz boynun eğmeden

 

Kıblendir sana dümen

Yakındır sana Yemen

Sakın eğri ol demen

Dosdoğru dön sen hemen

 

Hundi yârini gördü

Günleri bir bir ördü

Nasıl olur döner ki

O yar ona dönmeden

Mânevi Annelik

Annelik,  Allah’ın biz kadınlara verdiği en özel duygu. Ve o kadar zor bir konu ki ne kadar anlatsak da anlatamayız herhalde;  annelik fiziksel bir bağ ile başlayıp ölene dek sürecek olan mânevî bağ ile devam eden bir meslek… Emekliliği olmayan bir meslek de denebilir bence.

Fiziksel olarak başlayan serüven, içinde büyüyen çocuğun, onunla birlikte değişen sen ve bu değişimden dolayı yaşadığın huzur, mutluluk, akıl alır duygular değil. Sonrasında merakla beklenen küçük emânet, aramıza katılır ve olaylar hızlanır. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır ama bundan dolayı kimse şikâyetçi değildir. O güne kadar sana zor gelen her şeye çocuğun için katlanır, şikâyet bile etmeden annelik vazifelerini yerine getirirsin. Çünkü tamamen sevgi üzerine kurulu bir ilişkidir bu. Sabrı, karşılıksız vermeyi, önce hep onu düşünmeyi ve birçok mesleği öğrenirsin anne olunca… Çocuğunun doktoru, terzisi, aşçısı, kısacası tüm ihtiyaçlarını karşılayan kişisisindir yani ANNESİSİNDİR.

Zaman daha bir hızlı geçer anne olunca… Dişi çıktı, emekledi, yürüdü, konuştu derken, bir bakarsın büyür çocuğun ama fiziksel olarak gerçekleşen bu büyüme anneler için hiçbir zaman tam olarak gerçek değildir. Annelerin gözünde çocukları hep çocuktur. Derken, farklılıklar, fikir ayrılıkları başlar. Hani her anne çocuğuna “Anne olunca anlarsın” der ya, işte gerçekten anne olmadan birçok şeyi anlamak mümkün değildir.

Kuşlar, yavrularını beslemek için önce kendileri yer, yediklerini öğütür, yavruların yiyebileceği kıvama getirir ve tekrar ağızlarından çıkararak yavrularının karınlarını doyururlar ya, anneler de hayatın onlara öğrettiği şeyleri, deneyimlerini, hatâlarını, doğrularını, yanlışlarını içlerinde öğütüp sindirerek çocuklarına sunarlar, öğretmeye çalışırlar. Ama herhalde bizleri kuşlardan ayıran en önemli özellik, onların içgüdüleri ile davranmaları, biz insanların ise her konuda akıllarını devreye sokup önce düşüp sonra kalkmayı öğrenmeleri, sanırım.

Anne olarak en önemli vazifemiz, çocuklarımızın bizlere emânet olduğunun farkında olarak onları millî ve mânevî duygularla yetiştirmemiz olsa gerek. Sonuçta her çocuk terbiye olurken aynı zamanda da anababasını terbiye eder. Aslında onlar, biz annelerin tekâmül etmeleri için çok önemli fırsattırlar. Sâmiha Annemizin de buyurdukları gibi “Çocuklarımıza haramı, helâli öğretmek” en önemli vazifemizdir. Yine Ken’an Rifâî, buyurmuşlar ki “O evlat ki vatanına, dinine, cemiyete ve ailesine faydalı olur, bir anababa için bundan büyük mükâfat olur mu? Fakat bu hâsıl olmazsa, o çocuğun olması ile olmaması birdir. Çünkü maksat, kendi vücudunun bir parçası olan bu varlığı, Allah’ın dileğine göre hazırlamak ve yetiştirmektir. Bu hâsıl olmadıktan sonra çocuğuna muhabbet eden anababa fitneye düşmüş demektir.”

Anne olunca pek çok şeyi anlarsın, ama bence asıl anneliği anlamak, gerçek bir anne görünce, onunla karşılaşınca oluyor. Anneliğin ne demek olduğunu o zaman biraz da olsa idrak edebiliyorsun. Fiziksel annelik çok önemli ve özel ama mânevî annelik bambaşka… Bu madde dünyasında yolumuzu bulabilmemiz  için bize her zaman ışık tutan, bizleri  hiç darda koymayan, hâdiseleri her zaman iyi karşılamamızı sağlayan, bizlerden hiçbir zaman vazgeçmeyen, en büyük hatâlarımızda bile bizi hep affeden, her zaman zayıfın yanında olan, herkesi sevmeyi, hoşgörmeyi öğreten, yaşatan,  hayatımızı her alanda kolaylaştıran ve bize anne olmayı, çocuklarımıza tapmayı değil de bakmayı, onları terbiye edebilmemizin lâf ile değil hâl ile olabileceğini öğreten mânevî annemiz için Allah’ıma her dâim şükrediyorum. Allah her zaman onun dizinin dibinde, yolunda olmayı nasip etsin inşaallah. Âmin.

Allah sizi başımızdan eksik etmesin; her zaman size  lâyık evlâtlar olabilmeyi nasip etsin inşaallah sevgili Cemâlnur  Annemiz…

 

Sibel İnci

Meyve Çekirdeğinden

Meyve, dalından yere doğru süzülüyor.

Ağacın dalından köklerine doğru…

Ağaç, eliyle bıraktı kibarca meyveyi…

Meyve de ağaç da memnundular.

Esen rüzgâr söyledi ona hangi iklimin meyvesi olacağını

Nerede nasıl eseceğini bilen rüzgâr

Güneş parladı yüzüne, bulutlar ona gölge ederken…

Çıkarken aydınlığı vücuduna palto gibi sarmasını tembihledi.

Yağmur yağar gibi oldu hafiften,

Tatsız, görüntüsüz, şekilsiz damlalar, meyveyi okşayıp kapladılar…

Ay göründü gökte. O da paltosu ile dolaşıyordu…

Unutma ya da hatırla dercesine süzülüyordu gökte.

Meyvenin gözünden bu dünya avuç içi kadar bir topraktan ibâretti.

Ağaçtır göğe ve yere uzanan.

Meyve ağacı ileydi.

Ayaklarının dibindeydi ağacının.

Çekirdek de içerilerde.

Cennetten uçan bir bülbülün gözüne göründüler.