Yazılar

Editörden (Nisan-Mayıs-Haziran 2017)

Merhaba Dostlar,

Mübarek günler ve gecelerle dopdolu, mübarek Ramazan-ı Şerifi de içinde barındıran ve sonunda bizi bayrama kavuşturan Nisan-Mayıs-Haziran sayımızda yine hep beraberiz çok şükür.

Dilimize pelesenk olmuş bir cümle vardır: “İnsan hayatında öyle zamanlar vardır ki, geldi mi her şey üstüste gelir.” Nedense de bu cümleyi hep biraz mahzun-hüzünlü söyleriz. Halbuki bu cümle içinde çok önemli bir müjde de gizlidir. Nedense onu da hep göz ardı ederiz.

Evet haklısınız, her şey üstüste gelir. Çünkü her şey birbirini takip eder. Her şey küre şeklinde olan bu dünyada bir devinim içindedir diyebiliriz. Geceyi gündüz takip eder, dolayısıyla her karanlıktan sonra aydınlık vardır. Sıkıntı ve derdi, rahatlama ve derdin sona ermesi takip eder. Hastalığı sağlık, ağır hastalığı ebediyen bu sıkıntıdan kurtulmak takip eder. Bu örnekleri sonsuz sayıda çoğaltabiliriz. Yüce Rabbimiz pek çok defa olduğu gibi İnşirah Sûresi’nde de bunu dile getirmiştir Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah Sûresi, 5-6).

İşte tam bu sebepten ben de bu döngüde neden güçlük kısmına bakarız da kolaylık ve müjde kısmına bakmayız diye düşünürüm. Muharrem gibi “Zü’l Celâli ve’l ikram” bir aydan bir zaman sonrası Recep- Şaban-Ramazan gelir. Hepsi birbirinden kısmetli geceler ve kandiller içerir. “Kandil” ne güzel bir isimdir. Kandiller, ışığımızın azaldığı zamanda ışık olurlar, nur olurlar, aydınlatırlar, hayatımıza aydınlık verirler. Hele Ramazan; dile kolay “On bir ayın sultanı!”, bana göre sultanların sultanı, nimet ayıdır. Bu ayda kandiller ile süslenir camiler, yani hayatımıza onlarca kandil girer. Mahyalar açılır, ışık dolar gecelerimiz… Gözlerimiz cami şerefelerinde, “Top atıldı mı? İftar oldu mu?” diye bekleriz. Ramazan ayında zaman kıymetlenir. İftarlar, sahurlara, sahurlar iftarlara erişir. Devamlı hareketin, sohbetin ve muhabbetin olduğu mübarek bir bereket ayıdır. Zaman bereketlenir; çünkü insanlar zamanın geçişini takip ederler. Saatlere riayet ederler, zamanı –dehri – vakti fark ederler. Farkındalık dolu bir aydır. Ömrümüzü bereketlendirir; vermeyi, paylaşmayı, beklemeyi, kavuşmayı, açlığı, tokluğu, susuzluğu, susamayı farkederiz. Ne şerefli ve ikramlı aydır Ramazan; Kadir gecesi gibi bir emaneti saklar koynunda, ona ulaşmayı ve onu aramayı, “Bulunur mu bilinmez?” demeden yolunda olmayı taşır kollarında. Hırka-ı Şerif’in kokusu ile doludur tüm sinesi, ne muhteşem bir zamandır, Ramazan-ı Şerif…

Evet dostlar geldi mi her şey üstüste gelir ama pek de güzel, dolu dolu ve daima “Cemâli celâlini örtmüş ve taşmış olarak” gelir. Daima “Zü’l Celâli ve’l ikram” olarak gelir ve bizleri maddî-mânevî bayrama kavuşturur. Gönüllerimizi bayram ettirir. Büyüklerimizi ve dostlarımızı, evvelimizi-âhirimizi hatırlatır. En önemlisi bize bizi –özümüzü- hatırlatır. Velhasıl, evet dostlar, “Geldi mi her şey üstüste gelir”; çok şükür ki öyle gelir. Nimeti hiç kesilmeden, bir demden bir deme, nimetler saçarak gelir. Gönül Kâbesinin tavafıyla haccını yaptırıp üstüne hediyelerin en makbulü nefs koçunu fi sebillulah kurban ettirir de gelir. Evet dostlar, “Geldi mi her şey üstüste gelir” iyi ki de böyle üst üste ve gümbür gümbür gelir.

Konumuz “Kandiller ve Ramazan” olunca coştuk, sözü uzattık. “Kandiller ve Ramazan” konulu Nisan-Mayıs sayımıza hoş geldiniz, safâlar getirdiniz. Hoşgörünüze sığınarak, kusurları biz eksik kullara, güzellikleri her şeyin sahibine ait olmak üzere hayırlı Ramazanlarımız ve hayırlı bayramlarımız olsun inşaallah.

 

Yosun Mater

Sohbetler (Nisan-Mayıs-Haziran 2017)

Ramazanın ilk günü idi:

“Bir Ramazan daha geldi ve bizi bıraktığı gibi buldu. Belki de daha beter. Daha beter dememizin sebebi, Resûlullah Efendimiz’in ‘Bugünü dünkü güne müsâvî geçirene yazıktır’ buyurmalarıdır. Elinde fırsat varken, bugünü dünden, hele yarını bugünden aşağı geçiren kimseye yazıktır.”

 

***

Ramazan münâsebetiyle:

  • “Bazen Ramazan’da, sokakta sigara içenleri görürüm de hâl dili ile derim ki: A adamcağız, sende olan bende de var. Ama bende olan sende yok. Yâni, ben de senin gibi sigara içerim, onun lezzetini de bilirim. Fakat sen, içmemenin zevkini bilemezsin. Hâlbuki ben, bu zevkin de yabancısı değilim.”

 

***

 

Oruçtan bahsediliyordu:

“Oruç, hakikatini bilenler için çok büyük şeydir.”
Semîha Hanım:

 

  • Oruç, Hakk’ın samediyet sıfatının tecellîsidir ve Cenâb-ı Hak ‘En büyük ibâdet oruçtur ve orucun da karşılığı benim indimdedir’ buyuruyor.

 

  • “Evet, fakat kabuğunda kalmamak şartıyle. Zâhitlerin orucu kısırdan kabuktan ibârettir. Halbuki mânâsını bilen kimse için her an oruç hâli vardır. Zâhitlerin iftarı günün sonundadır. Halbuki âşıkların iftarı ancak visâlle mümkündür.”

 

***

 

“Orucun, şâir ibâdetlerden derecesi çok yüksektir. Çünkü oruç tutan samediyet sıfatıyle sıfatlanır.

Orucun üç mertebesi vardır: Biri avamın orucu, yemeden içmeden ve haram olan sâir hâllerden imsak etmektir.

Havâssın, yâni olgunlaşmış olanların orucu, el, ayak, göz, kulak ve cümle âzâsını, günah denilen şeylerden imsak etmek, geri çekmektir.

En üst derecede olanların orucu ise, bütün mâsivâdan perhiz etmek ve cümle hevâ ve hevesten sıyrılıp Allâh’ın muhabbeti lezzetini bulmaktır.

Orucun ve açlığın sır ve hikmeti, şehvet ve nefsin kahrından kurtulmak ve bu sûretle rûhâniyet bulmaktır. Mevlânâ Hazretleri der ki: Lokma, eğer sende cevher oluyorsa, istediğin kadar ye. Fakat bu lokma, fenâlıklar doğuruyorsa, boğazına kilit as.”

 

(Kenan Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul, 2000)