Yazılar

“Hannah Hauxwell: Hayatın Pahası Üzerine”

 

Hannah Hauxwell geçtiğimiz Ocak ayının 30’unda 92 yaşında vefat etti. Bir dergide okuduğum yazı üzerine varlığından haberdar oldum. Hannah, günümüzde alışılmışın çok dışında bir hayat sürmüş. En son beraber yaşadığı yaşlı amcasının vefatından sonra, yaklaşık kırk yıl tek başına çiftliğini çekip çevirmiş. Fakat çiftlik gelişmiş ülkelerden biri olan İngiltere’de olmasına rağmen, sunduğu imkânlar çok iptidâî imiş. Merkezî ısıtma sistemi yok, elektrik yok, şebeke suyu yok. Çiftlik, kışlarının sertliği ile meşhur Cotherstone yakınlarında. Kar yağışının ardı arkası kesilmediği uzun kışların ardından rengârenk ve canlı doğasının tadını çıkarmak için kısa bir yaz mevsimi var.

Hannah’nın hayatı birçok insanın merakını cezbetmiş. Zamanında hakkında belgeseller yapılmış, gazete makaleleri yazılmış. Hatta bir keresinde büyük bir şeref olarak Kraliçe’nin misafiri sıfatıyla saraya davet edilmiş. Bu ilgiden çok memnun olmasına rağmen, Hannah hep çiftliğine dönmeyi tercih etmiş. Tâ ki artık çok sevdiği ineklerine bakamayacak duruma gelene kadar.

Yazıyı okuduktan sonra hemen hakkındaki meşhur belgeseli bulup ailece seyrettik. Isıtması olamayan evde kışlar o kadar soğukmuş ki bir keresinde takma dişlerini koyduğu su dahi donmuş. Karla kaplı uzun kış günlerinde hayvanlarına yiyecek saman getirebilmek için tek başına kilometrelerce yürümek zorunda kalıyormuş. Her ne kadar çiftliğini çok sevse de, sert kışlar hakkında çok dürüst konuşuyor Hannah: “Yazları çok seviyorum fakat kışları amacım sadece hayatta kalabilmek. Kışlar çok zor ve nefret ediyorum”. Gerçek anlamda bir yaşam mücadelesi olan sert ve uzun kışlarına rağmen Cotherstone’u o kadar seviyor ki “Beni tanımak isterseniz ben burasıyım” diyor. O ineklerini, inekleri de onu seviyor. Fakat yaptığı iş çok ağır ve altından kalkamayacak bir yaşa geldiğinde çiftliğini satıp elektriği ve sıcak suyu olan bir eve geçmek zorunda kalıyor. İneklerini sattığı sahnede hepimiz çok duygulandık, yedi yaşındaki oğlum gözyaşlarına boğuldu. Ne inekler, ne de Hannah birbirlerinden ayrılmak istemiyordu birbirinden fakat artık yaşlı kadın onlara bakamayacak kadar elden ayaktan düşmüştü.

Bu yaşlı hanımefendinin hayatında beni en çok etkileyen yüksek seviyedeki farkındalığı oldu. İnternet devrinden çok önce, hakkında yapılan belgeseller sâyesinde eşine az rastlanılır bir şöhrete sahip olmuş. Bu şöhret şüphesiz ki onu yaşadığı hayatının meşakkatlerinden kurtarabilirdi. Fakat başta benden ve tanıdığım birçok insandan farklı olarak, kendisine bahşedilen değerlere karşı yüksek bir bilinci var. Onu canından bezdiren kışlara rağmen Cotherstone’u olduğu gibi sevmekten başka bir çaresinin olmadığını biliyor.

Hannah ileri seviyede bir eğitime sahip. Yaşlı amcası ona org çalmayı öğretmiş. Kendisiyle konuşan gazetecileri çok büyük bir dikkatle dinliyor. Verdiği cevaplar sanki bir şiirden alınmış parçalar gibi. Dengeli ve kısık bir ses tonuyla konuşuyor. Zamanının büyük bölümünü hayvanlarıyla başbaşa geçiren biri için çok yüksek bir belâgatı var. Şehre gelse çok daha rahat bir hayatı olabilir, oradaki insanlarla iletişimde hiçbir sıkıntısı olmazdı. Yine de o çiftliğini seçmiş.

Hannah’ı tanımaktan bana kalan kâr, ne istediğini, ne aradığını bilmenin önemi oldu.

Günümüzün kıstasıyla Hannah’ın sürdürdüğü yaşamın bedeli yılda 250 Pound. Hannah’ın terazisi ise çok farklı. Benim gibilerden çok başka bir şeyi ölçtüğü muhakkak.