Din Tebliği
“Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidâyete erenleri de en iyi bilendir.” (Nahl Sûresi, 125)
İslâm dini Hz. Peygamber’imize tebliğ edildi ve bundan sonra da yeni bir şeriatın yolu kapandı. Peygamber Efendimiz’in yolunu ve şeriatını takip eden müslümanlar büyük medeniyetler kurdular, yeni çığırlar açtılar ve dünyada eşi benzeri görülmemiş bir devrimi başarıyla tatbik ettiler. Endülüs’ten Hindistan’a kadar geniş bir coğrafyada İslâm hep medeniyeti, bilimde gelişmeyi, güzel sanatları, güzel ahlâkı, sosyal adaleti ve dini ne olursa olsun herkesin güveneceği bir çatıyı temsil etti. Fatih Sultan Mehmed Han’ın devrinde Osmanlı topraklarında müslümandan çok gayri müslim yaşamasına rağmen organize bir isyan hareketinden bahsetmek mümkün değildi.
Fakat yakın çağa doğru Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması, hatta ondan da önce diğer bazı köklü değişiklerle İslâm’ın yaşandığı coğrafyalarda insanlar hem maddî, hem de mânevî kayıplara uğradılar. Bilimsel gelişme Batı toplumlarının tahakkümüne geçti, müslümanlar sanattaki önderliklerini kaybettiler, ahlâkî olmasa da sosyal adâlet konusunda gerilemeler yaşandı ve tüm bu menfî gelişmelerin belki de bir sonucu olarak maddî zenginlikler de yavaş yavaş müslümanların elinden çıkmaya başladı.
Bunun sebebini aslında hepimiz biliyoruz. Müslüman kabul edilen birçok ülke, kâmil mürşidlerin, yani Hz. Peygamber’in sünnetinin, Kur’an’ın yolundan ayrı düştü. Toplumun, hattâ devlet adamlarının dahî büyük bir çoğunluğunun tasavvuf terbiyesiyle yetiştiği topraklarda ilim devri yerini kesif bir cehâlete bıraktı. Bu cehâlet, hem o toprakların insanına felâket getirdi, hem de İslâm’ı tanımak isteyenleri yanlış yollara sürükledi. İslâm’ı günümüzde farz ibâdetler ve başörtüsünden ibâret sayanlar çoğunluktadır desek haksızlık mı etmiş oluruz?
Nerede tevhid? Nerede komşusu açken tok uyumamak? Nerede ilmi Çin’de dahî olsa peşine düşmek? Nerede en hayırlı olanımızın âilesine iyi davrananın olduğu toplum? Nerede âlimlerin dizinden ayrılmayan devlet adamları? Nerede sokakların temizliğinin tevhidin en alt derecesi olarak kabul edildiği şehirler?
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de müslümanların mezhep ayrılıklarını kavgalara, hatta savaşlara dönüştürdüğü bir manzara ile karşı karşıyayız. Câhillerin İslâm tasavvuru, hakîkatin yerini almaya başlamıştır.
Artık hakîkatin ortaya çıkması şart olmuştur. Kâmil mürşidlerin yolu hem müslümanlara hem de diğer tüm insanlığa anlatılabilmelidir. Bunun üniversitelerde, araştırma enstitülerinde sosyal bilimler metodu, titizliği ve kaynakları ile yapılmasında çok büyük fayda vardır. Tarih, sosyoloji, psikoloji ve daha birçok farklı disiplinin tasavvufla birlikte etüd edilmesi, tüm dünyaya yayılmış eksik ve hatâlı İslâm algısını değiştirmede büyük rol oynayacaktır. Üniversitelerde farklı bölümlerden ilgili öğrencilere seçmeli dersler olarak bu konuların okutulması da büyük bir hizmet olacaktır.
İslâm hakkında müşterek cehâletin, çok yakın bir gelecekte akademik araştırmalar ve üniversite seviyesinde yapılan dersler sâyesinde yerini hakîkate bırakabileceğini çok kolay görebiliyorum.
Tasavvuf şüphesiz bir hâl ilmidir. Bununla beraber zâhirî olarak incelenecek kocaman bir deniz olduğunu da kabul etmeliyiz. Bu konuda çalışacak araştırmacıların sahillere kucak dolusu inci mercanla dönmelerini diliyorum.
Hüseyin Gökhan
Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)
- Kayınbabam Ameer Raschid - 31 Aralık 2018
- “FUAT SEZGİN HOCA” - 2 Ağustos 2018
- Kur’an Ayı Ramazan - 7 Haziran 2018
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!